Çözüm komisyonu kurulsun

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı'da bir inşaat çalışması olduğunu doğrulayarak, Adalet Bakanı'nın şantaj yaptığını ifade etti. Öcalan çözüm için hakikatleri araştırma ve uzlaşı komisyonu kurulmasını önerdi. Önümüzdeki dönemde Ortadoğu'da Avrasya seçeneği ve İsrail çizgisi olmak üzere iki yol olduğunu belirten Öcalan, her ikisine de karşı olduğunu vurguladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Çarşamba günü gerçekleşen haftalık görüşmede içinde bulunduğu koşullar ve PKK'nin kuruluş yıllarına ilişkin önemli açıklamalarda bulunduğu öğrenildi. Öcalan, kısıtlamaların devam ettiğini belirterek, 'Gazetelerin resimlerini bile kesiyorlar, görmemi istemiyorlar, gösterilerin fotoğrafları vardı sanırım' dedi.

Talabani çözüm için etkin olmalı

Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ve Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani'nin demokratik çözüme katkı sunmasını isteyen Öcalan, şunları dile getirdi: 'Talabani ve Barzani kendilerinden yana olumsuz bir tutumun gelişmeyeceğini söylüyor ama bu yetmez. Barışa, demokratik çözüme katkı sunmalılar. Talabani Sosyalist Enternasyonal'de başkan yardımcısıdır. Avrupa, Amerika nezdinde demokratik çözüm için çaba göstermeli, bu konuda etkin olmalı. Bu hem kendilerinin, hem Türkiye'nin hem de Amerika'nın yararınadır, kendilerini de rahatlatır. Mevcut durum, çözümsüzlük, kimseye yarar getirmez.'

PKK tarihinde 73-78 dönemi çok önemli

PKK'nin 30. kuruluş yıldönümü dolayısıyla PKK geçmişine ve bugüne ışık tutan Öcalan PKK tarihini 1973'ten bu yana ele aldı. Öcalan’ın PKK’ye ilişkin değerlendirmeleri şöyle: 'PKK’nin 30. yıldönümü. PKK aslında 1973'te başladı. O zaman bir gruptu ama önemli bir gruptu. Bu nedenle PKK’nin 30. değil 35. yılı demek daha doğru olur. Ama tabi 78’de resmen kurulduğu için 30. yıl deniyor. '73-78 döneminden az bahsedilir ama o dönem çok önemlidir. 1978'e kadar beş yıllık grup deneyimimiz vardı. Reel Sosyalizm'in etkisiyle klasik ulusal hareket durumundaydık ama o zamanlar, yanlış bulduğumuz ve eleştirdiğimiz yanları da vardı. Biz ‘95’lere kadar klasik ulusal kurtuluşçu bir harekettik, ’95-98 arasında bir arayışımız vardı. Roma’dayken söylediğim çok önemli bir söz vardı. ‘Ben bu PKK’den istifa ediyorum’ demiştim. Bu çok önemli bir sözdü. Bunu şunun için söyledik. Benim istediğim gerilla hareketi bu değildi. Yani ben gerekirse mevcut gerillacılıktan istifa edecektim. Bizim oluşturmak istediğimiz gerilla hareketi bu değildi. Kongre süreciydi bununla bağlantılı olarak da bu sözü söyledim. Yozlaşma vardı.

Yozlaştırdılar...

1985'te ilk silahlı mücadele, 14 Ağustos 1984 itibaren 1985'e gelindiğinde o zaman yozlaşmalar başladı. Tabi bunun KDP'si de dâhil ne kadarı KDP'nin etkisi ne kadarı TSK etkisidir bilemiyorum. Sonraları Hogir, Cemil vardı, Muş'luydu. Koruculara yönelik, zorla adam kaçırma, tasvip edilmeyeceğini bildikleri eylemler yaptılar. Agit bunları iyi tanıyordu. Bunları düzeltmek için geldi, ama kendisini vurdular. Hogir onlar bu yozlaşmaları yaptılar. Sonra Şemdin onlar bunları derinleştirdiler.

Bunları engellemeye çalıştık. Ancak ben insanlarla ilkeler doğrultusunda bir araya gelir, çalışırım. Çalışma tarzım bu. Kimin ne olduğunu bilemem, çalıştıkça süreç bunları ortaya çıkarır. Mesela Duran Kalkan, ben Siyasal Bilgiler'deyken o da Ankara'daydı. Olayların başından beri hareketin içindedir. Saimbeyli Türk bir arkadaşımızdır, sırf bu nedenle ben onu ajan ilan edemem ki. Mesela Cemil Bayık. Cemil Bayık, başından beri mücadelenin içinde. Ben Cemil Bayık'la ilkeler doğrultusunda çalıştım, bir araya geldim. Ama ben olmasaydım, Cemil Bayık'ı kırk kez götürmüşlerdi.

Bunlar PKK'yi ele geçireceklerdi

'85'lerde, o zaman bunlar neden böyle savaşıyorlar, bu nasıl gerillacılık? Anlamaya çalışıyordum, bu durumu çok düşünüyordum, çözmeye çalışıyordum bunları. O zaman neden böyle davrandıklarını anlayamıyordum. Çok sonraları anladım bunların neden böyle yaptıklarını. O Dörtlü Çete dediğimiz Kör Cemal, Metin, Şahin onlar büyük tahribatlar yarattılar. Yozlaştırdılar. Giden iyi kadroları da öldürüyorlardı. Mesela çok değerli bir arkadaşımız, Harun vardı, Bingöl Kığı’lıydı. Yerleştirdikleri bir bombayla bulunduğu yerden 7-8 kişiyle havaya uçurdular. Harun gidince, onların yerini alacaktı. Onlar görevlerinden alınacaklardı. Veli Küçük, ‘PKK içindeki müttefiklerimiz’ diyordu. Bunların Türk Gladyosu’yla ilişkileri var. Bunlar Şemdin’i ne kadar etkilemiş, Şemdin’in bunlarla ne kadar ilişkisi var, bilemiyorum. Bunlar İsmail adında çok temiz bir arkadaşı öldürdüler, Muş'luydu. Yine Muş'lu Azime adında bir arkadaşımızı öldürdüler. Bu şekilde onlarca kadromuzu öldürdüler. Aysel adında bir kadın vardı, Çürükkaya’nın eşiydi. Rezil bir kadındı, evin tek oğlu olan birisi vardı. Kod adı Cihan’dı onu da öldürdüler. Bunu yapan bir çete anlayışı, Hareketi yozlaştırıyordu. Bunlar PKK’yi ele geçireceklerdi.

Bizi kuşatmaya alıyorlardı...

Bunların niyeti beni de götürmekti ya da etkisizleştireceklerdi. En yakınımda bulunan Hasan Bindal’ı öldürdüler. Tedbir almasaydım, rasgele hareket etseydim beni de öldürebilirlerdi. Selim Çürükkaya siyasi koldan, küçük kardeş Sait Çürükkaya askeri koldan bizi kuşatmaya alıyorlardı.

Hata yapsaydım, 12 Eylül'den önce tasfiye olurduk

Pilot Necati vardı. Öldü mü öldürüldü mü, uçak kazası mıydı bilemiyorum? Pilot Necati ısrarla bizi bazı eylemleri yapmaya teşvik ediyordu, ses getiren eylemlere yönlendirmeye çalışıyordu. Bize 'Sabiha Gökçen'i öldürelim' teklifinde bulundu, ‘çok ses getirir’ diyordu. Ben de ısrarla reddettim. Böyle olayların bizi bitireceğini biliyordum. Kemal Pir de adeta yalvarıyordu, ‘bırak Pilot Necati ile ortak eylem yapalım, Denizler gibi banka soyalım’ diyordu. Ben kabul etmedim. Bunlar iyi göremiyorlardı. Çok ilginçtir, Mahir Çayan’ın yanında da İlyas Aydın isimli bir yüzbaşı vardı. Onları farklı eylemlere yönlendirdi, tasfiye oldular. Bizim yanımızda da Pilot Necati vardı, yüzbaşı veya üsteğmendi. Biz onun istediği eylemlere girseydik Mahir Çayanlar gibi olacaktı sonumuz. Pilot Necati’nin para yardımları da oldu, o zaman paralar yağdırdı, bizim için çok para harcadı. Ancak biz hiçbir oyuna gelmedik, kendimizi o riskli durumlardan kurtardık. Ben hata yapsaydım, oyuna gelseydik daha o zaman, 12 Eylül’den önce hepimiz tasfiye olurduk. Tedbirli davrandık.

Kesire gerçeği

Yine Kesire Yıldırım’ın evlilik meseleleri vardı. Kesire’nin tam olarak ajan olup olmadığını bilemiyorum. Dersimlidir. Babası Ali Yıldırım MİT mensubu. Ailesinin de Mustafa Kemal, İsmet İnönü’yle, o dönemde devletle ilişkisi olduğu söyleniyordu. Kesire’nin de devletle ilişkisi olup olmadığını tam bilemiyorum. Hatta Uğur Mumcu’nun da bu bağlantıyı kurduğu sırada öldürüldüğünü söyleyenler oldu. Ancak gerçek nedir bilemiyorum.

Gladyo'nun kirli işlerini Almanya yapıyordu

'85'e gelindiğinde Almanya bize yöneldi, bizi terörist ilan etti. NATO'nun, NATO'daki Gladyo'nun kirli işlerini Almanya yapıyordu. Almanya derken devletin bütününü değil, bir kesimini kastediyorum. Sonra ayrılanlar, kaçanlar da hep Almanya’ya kaçtı. Almanya bunları NATO-Gladyo gücüyle koruyor. Bunlar Almanya’da NATO’nun himayesinde çok sıkı korunuyorlar. Ayrılanlardan psikolojik ağırlığı hissedenler, iyi niyetli olanlar Güney’de kaldılar. Bazıları Barzani, Talabani’ye katıldılar. İyi niyetli olanlarla tekrar görüşülebilir.

1989’a gelindiğinde Sovyetler çözülmeye başladı. Reel Sosyalizm, ideolojik örgütlenmesi çözüldü. Bizde de değişik arayışlar başlamıştı. Biz de kendimizi buna hazırladık, dönemi biraz atlattık.

Türkiye 93'te Gladyo batağındaydı

‘93’e gelindiğinde Özal, bu sorunu çözmek istiyordu diğerlerine göre. Uzgörüşlü biriydi. Biz yeteri kadar anlayamadık o süreci. Fakat biz yeteri kadar cevap verebilseydik, olumlu tepki verseydik dahi değişen bir şey olmazdı, sorun çözülmezdi. Çünkü Türkiye, Gladyo’nun batağındaydı sonuna kadar, boğazına kadar batmıştı. Gladyo, Türkiye’yi kuşatmıştı, hareketsiz bırakmıştı.

Erbakan'ı tasfiye ettiler

‘97’ye geldiğimizde Erbakan’dan olumlu mesajlar aldık. Bu kez daha derli toplu hareket edelim, hazırlıklı olalım dedik. Ancak Erbakan’ı tasfiye ettiler.

Türkiye benim dağa gideceğimi düşünüyordu. Buraya getirildiğimizde de çözüm arayışımız devam ediyordu. Beni sorgulayan görevlinin yanında bir itirafçı da vardı. Şurada burada görev yaptığını anladım, olayları anlatınca. Sen neden Kuzeye gitmedin, biz seni orada bekliyorduk, dedi. Ben dağa neden gitmedim. Bunu o zaman çok değerlendirdik. Buna göre birçok hazırlık yapmıştı, Suriye sınırına da asker yığmışlardı. Benim oraya, dağa gideceğimi düşünerek, hesaplayarak hazırlık yapmışlardı. Ben dağa gitseydim, korkunç bir savaş olurdu. Sorun savaş etrafında dönecekti. Ben bunu doğru bulmadım. Kendim için değil, hareket için, mücadelenin tarzı açısından doğru bulmadım. Dağa gitseydim, her tarafı bombalayacaklardı, uçaklarla da vuracaklardı. Bu bakımdan dağa gitmeyi doğru bulmadım. Dağa gitseydim böyle dışardan kuşatacaklardı, içerden de çeteleşmeyle bizi tasfiye ederlerdi. Bir kampta, bir gerilla birliğinin denetlenmesinde ya da bir silahlı çatışma sırasında tasfiye edebilirlerdi.

Buraya getirildiğimizde de arayışımız devam etti. Sorunların giderilmesi gerekiyordu. Benim istediğim, oluşturmak istediğim gerilla-hareket bu değildi. Bu nedenle yoğun eleştiriler geliştirdim ama sonuçta yeni örgütlülüğe ilişkin, yeni anlayışımızın ilkelerini, örgütlenme ilkelerimizi Bir Halkı Savunmak isimli savunmamda belirttim. Son savunmamda da bu düşünceleri daha da geliştirdim.'

Marks ve Lenin Hegelci'dir

'Burada esas ulaştığım nokta iktidar merkezli örgütlenmeleri, kurumları çözmem oldu' diyen Öcalan, Marks, Lenin ve Mao’nun kapitalizmin yedeğinden kurtulamadığını şu sözlerle ifade etti: “İktidarı çözdüm. Yeni bir çözüm gücüne kavuştum. Kapitalist moderniteden kurtuldum. Bu öyle kolay değil. Bir Halkı Savunmak'da da bunları bulabilirsiniz. Ondan önceki savunmamda da bulabilirsiniz. Yeni savunmamda çok daha kapsamlı açtım bunları. Yeni savunmam çok önemli. Dünya çapında bir savunma. Kapitalist moderniteden kurtuldum. Türkiye’deki bazı aydınlar, İsmail Beşikçi onlar katı pozitivisttirler. Ulusal devlet anlayışından kendilerini kurtaramadılar. Kürtler adına mücadele ettiklerini söyleyenlerin bugün esamesi okunmuyor. Bu savunmamda Marksizmi aştığımı da söyledim. Marks, Lenin, Mao, kapitalizmin yedeğinden kurtulamadılar, ulus-devletin etkisinden kurtulamadılar, ulus-devleti aşamadılar. Almanya ve İngiltere milliyetçiliğinin, kapitalizmin Marks’ı nasıl kuşattığını biliyoruz. Zaten Marks ve Lenin, Hegelcidirler, Hegel’in soludurlar. Hepsi için aslında Sol Hegelisttirler diyebiliriz.'

Önümüzdeki süreçte Ortadoğu'da iki yol var

Öcalan, önümüzdeki dönemde yaşanacak olası gelişmelere de ışık tuttu. Öcalan, “Bundan sonra önümüzdeki süreçte Ortadoğu’da iki yol var. Birincisi ya Türkiye’nin de içinde yer alacağı İran Suriye ve beşli zirve, Şanghay. Şanghay örgütüyle yeni bir siyasi blok, Avrasya seçeneği. İkincisi İsrail çizgisi. İsrail-Kürtler-ABD ve diğerleri. Güney Kürtleri İran’ı karşılarına almazlar. Birinci Blok’un içinde yer alabilirler. Ya da duruma göre İsrail bloğunda yer alırlar. Türkiye tercihini ya ondan ya ondan yana yapmak zorundadır. Kürtler de özelikle PKK kendi durumlarına göre tercihini yapar. Ya içinde KDP’nin de içinde olduğu tüm Kürtler-İsrail ittifakı doğar. Ya da diğer blokta yer alır. Burada Türkiye’nin yer alacağı blok önemli. Türkiye hangi blokta yer alırsa Kürtler de diğer blokta yer alır' dedi.

İkisini de istemiyorum

Ancak kendisinin demokratik çözüm için ikisini de istemediğini vurgulayan Öcalan, BBC’de röportajı yayınlanan eski CİA yöneticisi Graham Fuller’in Türkiye’ye ilişkin değerlendirmelerine de dikkat çekti. Öcalan şöyle konuştu: “Fuller de ‘Türkiye Kürt sorununu demokratik şekilde çözerse bölgesel güç olabilir’ diyor. Çok doğru. MİT kendini buna göre biraz hazırlamış. Diğer kurumlara göre daha hazırlıklı, daha ileri. Alt yapısını buna göre biraz hazırlamış. Ordu halen eski konumunu sürdürüyor. Kurumlar arasında şu an en ileri konumda olan MİT’tir. Ancak ordunun durumu şu an çok müphem. Levent Ersöz, Rusya’ya kaçtı, JİTEM Başkanıydı, Avrasyacıydı. Bu kaçmalar öyle basit değil. Bunlar bloklar arası çatışmaların sonucudur. Tuncay Güney de Kanada’ya kaçtı.'

Tuncay Güney olayı bir tezgah

Öcalan Tuncay Güney olayının bir tezgah olduğunu belirterek, “Tuncay Güney’in MİT elemanı olduğu da söyleniyor. Bu bir tezgahtır. Tuncay Güney’e Ergenekon’u deşifre ettirdiler. Ordunun içinde kimi Avrasyacı kimi ABD ittifakından yana kimi bağımsızlıktan yana falan hiç bilemiyorum' ifadelerini kullandı.

Türkiye Galdyo'dan kurtulacak mı?

Türkiye’nin yol ağzında olduğunu belirten Öcalan şu tespitlerde bulundu: “Türkiye iki yol ağzında; Kürt sorunu ile bu silahla ya vurulacak ya kurtulacak. G.Fuller’in bir değerlendirmesini özet olarak radyodan dinledim. Bu çok önemlidir. Türkiye ile Amerika’nın çıkarlarının Ortadoğu’da uyuşmadığını söylüyorlar. CIA demek Amerika demektir. Biliyorsunuz Fuller eski CIA yöneticisidir. Onlar iyi biliyorlar. Amerika bu Gladio’dan kurtulmak istiyor. Bu Gladio’yla yürümek istemiyor. İtalya’daki gibi Türkiye bu Gladio’yu temizleyecek mi, bu Gladio’dan kurtulmak istiyor mu? Bunlar faşistler, korkunç bir faşizm zihniyetine sahipler. Sadece bunlar gerçek Ergenekon değil. Gerçek Ergenekon’u çözmek istiyorlar mı? Bu önemli. Eğer bundan kurtulmak istiyorsa bunun gereğini yapmalı. Üç beş kişinin buraya getirilmesiyle bu sorun çözülmez. Çözüm ve diyalog önemlidir.'

Türkiye arabuluculukla kendisini kandırıyor

Türkiye’nin İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk girişimlerini de değerlendiren Öcalan, çarpıcı açıklamalarda bulundu: 'Bugüne kadar da Türkiye, Suriye-İran ittifakıyla işi götürdü. Bu ittifak, Amerika’yı Ortadoğu’da batağa sürükledi. Amerika bunu iyi biliyor. Bu, aslında ABD’ye savaş ilanıdır.

Türkiye, biz İsrail ile Suriye’yi barışa doğru götürelim diyor, barış için arabuluculuk yapalım diyor. Kendilerini kandırıyorlar, bunlar sonuç vermez. Ehud Olmert’i de bu yüzden tasfiye ettiler. AKP de çözüm konusunda tercihini yapmak zorundadır. Avrasya mı olur, diğeri mi? Bilemiyorum.

Türkiye’de milliyetçiliği, çatışmayı isteyen bir kanat var. Bunlar çatışmayı derinleştirmek istiyor. Bunlar yeni ittihatçılar, neo-ittihatçılardır. Enver gibi yapmak istiyorlar. Enver bile bu kadar değildi, bir yere kadar onurunu korumaya çalıştı. Bunlar da o bile yok. Bunlar rezil bir durumdalar. Aydınlar bunları yeteri kadar göremiyorlar. CHP ve MHP gelebildikleri yere gelmişler. Bundan sonra daha fazla yükselmezler.

Türkiye demokratik çözümü esas alabilir. O zaman Türkiye gelişir. Altı yüz milyar borçtan kurtulur. Bölgesel güç olur. Mustafa Kemal’den bahsetmemin nedeni de budur, blokçu değildi. Cumhuriyetçiydi, onun özgürlükçü, bağımsızlıkçı yanı vardı. Mustafa Kemal’i gündeme getirmemin nedeni onun bilime verdiği önemdir. Mustafa Kemal’in bıraktığı miras budur. Bugün de bu miras esas alınarak sorun çözülebilir.'

Çözüm önerim: Hakikatleri araştırma ve uzlaşı komisyonu

Öcalan çözüm için hakikatleri araştırma ve uzlaşı komisyonu önerdi Öcalan şöyle ifade etti: “Çözüm için önerimi sunuyorum. Hakikatleri araştırma ve uzlaşı komisyonu kurulabilir. Bu komisyon, bağımsız ve adilce çalışmalarını yürütmelidir. Ancak içinde deneyimli sivil, asker, bürokrat olabilir. Parlamento çatısı altında da yürütülebilir barış çalışmaları. Parlamento diyecek ki, biz şunu şöyle yapacağız, böyle yapacağız, şununla görüşeceğiz bununla görüşeceğiz, gelip bizimle de görüşecekler, biz de fikir beyan edeceğiz, biz de projelerimizi sunacağız. Önümüzde bahara kadar dört ay var. Bu çalışmalar başlatılabilir. Yapılan çalışmaları kamuoyuna deklere edecekler. Güney Afrika’daki sorun da böyle aşıldı. Dünyada da beş on devlet bu şekilde sorunlarını çözdü. Kosova’da da böyle oldu. Kardeşleşme böyle olur, acılarımızı böyle sararız.

Barış Meclisi çalışmaları gibi çalışmaların da daha da yoğunlaştırılması gerek. Yaptığı çalışmalardan, barış meclisinden bir barış projesi, barış kuruluşu çıkarabilir. Buna katkı sunabilir. Aydınlar da bu çalışmalarda yer almalıdır. Ülkelerini seviyorlarsa ülkeleri için bunu yapmalılar. Ülkelerinin kurtuluşunu sağlayabilirler.”

Şantaj yapıyorlar

Son günlerde İmralı’daki hareketlilikle birlikte yaşanan tartışmalara da dikkat çeken Öcalan, İmralı’da bir inşaat çalışması olduğunu doğruladı. Öcalan, Adalet Bakanı’nın açıklamalarını da eleştirerek şöyle dedi: “Adalet Bakanı’nın açıklamasının ancak haber başlıklarını alabildim, Radyo’dan Hürriyet Gazetesinin manşetinden duydum. Evet, doğru, bir inşaat var. Tabi ki silahlar bırakılır, çözüm gelişirse her şey olur. Silah bırakma meselesi değil, çözüm diyorum, diyalog diyorum. Onlarınki bir şantaj. Üç beş kişinin buraya getirilmesiyle bu sorun çözülmez. Çözüm ve diyalog önemlidir.'

Şimdi bir ayaklanma var, baharda fırtınaya dönüşebilir

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı’na çağrıda bulunan Öcalan, sorunun çözülmemesi durumda yaşanacak olası gelişmeler konusunda uyardı. Öcalan, “Buradan Sayın Bakana, Sayın Başbakan’a çağrıda bulunuyorum. Bu silahla Türkiye’nin vurulmasını değil kurtulmasını istiyorum. Bir çözüm projesi sunsunlar, adilce demokratik bir proje. O zaman Cumhuriyet kurtulur, toplum kurtulur, devlet kurtulur. Evet devlet diyorum, o zaman devlet kurtulur, bölgesel bir güç olur. Bunu yapmazlarsa fırtına olabilir. Şu an genel bir ayaklanma hali var. Bu durum baharla birlikte fırtınaya dönüşebilir. Bu tehdit değildir, bir tespittir. Üzülerek, endişelenerek dile getiriyorum ama gerçek bu' diye belirtti. İSTANBUL

0 yorum:

Heval

Kurdish Music