Turk:Sozler İradeye Donusmeli

Türk: Sözler iradeye dönüşmeli

13:53

Kürt sorununun çözümüne ilişkin tarihi bir fırsatın yakalandığını belirten DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Kürt sorununun birinci sorun olduğu ve çözülmesi gerektiğine ilişkin sözlerinin hükümet tarafından iradeye dönüştürülmesini istedi. PKK'nin söylemlerinin ve çözüm önerilerinin önemli bir fırsat olduğunu söyleyen Türk, hükümetin çözüm yolunda atacağı adımları sonuna kadar yapıcı ve demokratik bir sorumlulukla karşılamaya hazır olduklarını kaydetti. Koruculara da çağrıda bulunan Türk, 'Onurlu ve barış içinde bir yaşam için silah bırakmalısınız' dedi.

Grup Toplantısı'na Anneler Günü'nü kutlayarak başlayan Türk, 'Sembolik bir gün de olsa Anneler Gününü, barışa ve huzura vesile olması dileğiyle canı gönülden kutluyorum. Bizim bütün mücadelemiz ve uğraşımız, analarımızın artık ağlamaması ve evlat acısı çekmemeleri içindir' dedi. Türkiye'nin içinde bulunduğumuz dönemde artık bir karar verme süreciyle karşı karşıya olduğunu kaydeden Türk, Cumhuriyetin kuruluşundan buyana sürekli ertelenen temel çelişkilerin aşılması gerçeğiyle yüz yüze olduğunu söyledi. Bu çelişkilerin artık hiçbir şekilde başka bir bahara ertelenmesinin ya da aynı çözümsüzlük formüllerine devam edilmesinin koşullarının kalmadığını vurgulayan Türk, 'Bize göre Türkiye'nin temel sorunu demokratikleşme sürecinin sekteye uğratılmasıdır. Demokrasinin, tüm kurum ve kurallarıyla yerleşememesidir. En önemlisi de sorunların demokrasi ve ortak akılla çözümünü esas alan sivil siyasal bir iradenin oluşamamasıdır' diye konuştu.

'İç sorunlarını çözemeyen Türkiye, dış politikada da seviyeyi aşamaz'

Demokrasinin gelişmemesi ve sivil siyasetin bir çözüm gücü olarak ortaya çıkamamasının temel nedeninin Kürt sorununun demokratik ve sivil bir yaklaşımla ele alınamaması olduğunu vurgulayan Türk, demokrasi eksikliğinin sonucu olarak düşünce ve örgütlenme hürriyeti, adil ve paylaşımcı bir ekonomik düzen ve inanç özgürlüklerinin de güncelliğini koruduğunu söyledi. Dış politikada kadim problem alanları olan Batı dünyasıyla ilişkiler, Ermeni ve Kıbrıs sorunlarının da çözümsüzlük sarmalından kurtulamadığını ifade eden Türk, bu dönem içerisinde gerek Avrupa Birliği müzakere süreci, gerekse de komşularımızla ilişkiler bağlamında bazı adımların atıldığını, Ermeni ve Kıbrıs sorunları konusunda da çözüm yolunda önemli müzakere yoluna girildiğini belirtti. Türk, ancak iç sorunlarını demokrasi ve adalet çerçevesinde çözemeyen bir Türkiye'nin, dış politikada da zar zor ulaşılan bu seviyeyi aşması mümkün olmadığını vurguladı.

'Cumhurbaşkanından inisiyatif almasını istedik'

Kürt sorununun silahla, savaşla, bastırmayla çözülemeyeceğinin artık herkes tarafından görüldüğünü ifade eden Türk, çözüm yolunun açılması ve demokratik-siyasal yöntemlerle çare aranmasının zamanının çoktan geldiğini belirtti. Son günlerde bu konuda umut verici bazı gelişmelerin yaşandığını ifade eden Türk, geçen hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşmeye değinerek, Kürt sorununun çözümü konusundaki karşılıklı fikir teatisinde bulunduklarını belirtti. Cumhurbaşkanı'ndan bu noktada inisiyatif almasını istediklerini belirten Türk, ardından Cumhurbaşkanı'nın Kürt sorununun Türkiye'nin en temel sorunu olduğu ve mutlaka çözülmesi gerektiği söylemini umut verici olarak değerlendirdi. Bu mesajların somut adımlara dönüşmesi ve Hükümetin bir an önce harekete geçmesini umut ettiklerini ifade eden Türk, bütün kurumlar ve siyasi partilerden de yıllardan beri birlikte yaşamış iki halkın ortak yaşamını kolaylaştıracak politikaların üretilmesine katkıda bulunmasını istedi.

PKK'nin 1 Haziran'a kadar eylemsizlik kararını ve son dönemlerde barışçıl bir sürecin gelişmesi için ortaya konan çerçeveye ilişkin açıklamalarını Kürt sorununu çözümü konusunda önemli bir fırsat olarak değerlendiren Türk, şöyle konuştu: 'Sorumlu bütün çevrelerin Türkiye'nin demokratikleşmesine katkı sunacak, silahların susmasını sağlayacak böyle bir mantık ve ortak akılla devreye girmesi ve bir tartışma sürecini başlatması önem arz etmektedir. DTP olarak bu konuda yapılacak her türlü girişim-tartışma ve hatta söylenmiş her sözcüğe bile büyük bir anlam biçiyoruz. Kürt sorunu, ne yalnızca DTP'nin ne sadece hükümetin ve ne de diğer siyasi partilerin sorunudur. Bu sorun, 71.5 milyon Türkiye yurttaşının en temel sorunudur. Dolayısıyla, her kesimin çözüme sunacağı olağanüstü katkılar vardır. Halkların kardeşliği ve bir arada özgürce yaşamalarının yolu, yıllardan beri ülkemizi kasıp kavuran bu çatışmalı ortama son vermekten geçer. Gençlerimizin ölmediği, annelerimizin ağlamadığı, vergilerimizin ülkenin kalkınma ve refah projelerine aktığı tam demokratik ve gelişmiş bir Türkiye, hepimizin özlemidir.'

'Ortaya çıkan fırsatları siyaset kurumu değerlendirebilir'

Bu konuda medyaya büyük görevler düştüğünü kaydeden Türk, söylenen sözlerin, eskiden olduğu gibi sadece lafta kalmasına izin verilmemesini ve bu yolda ortaya çıkan her girişimin desteklenmesini istedi. Barış ve demokrasi adına üzerlerine düşen görev ve sorumluluğu büyük bir fedakârlıkla yapmaya hazır olduklarını kaydeden Türk, maruz kaldıkları tüm baskı ve operasyonlara rağmen bu dönmede yapabilecekleri en küçük girişimi bile sonuna kadar yerine getireceklerini söyledi. 'Hükümetin çözüm yolunda atacağı adımları sonuna kadar yapıcı ve demokratik bir sorumlulukla karşılamaya hazırız' diyen Türk, sürecin 1993'teki diyalog sürecini hatırlatarak, koşulların bu dönem daha uygun olduğunu söyledi. Muazzam bir çözüm zemininin ortaya çıktığının altını çizen Türk, ' Kamuoyu, yıllardır süregelen bu şiddet sarmalına son verilmesini istiyor. Artık ne Kürtlerin ne de Türklerin bu çatışmalı sürecin devam etmesine sabrı ve tahammülü kalmamıştır. Barış ve demokrasi, herkesin ortak talebi haline gelmiştir. Sorunların savaş ve şiddet yöntemleriyle çözülemeyeceğini, ilgili bütün taraflar çeşitli zeminlerde dile getirmektedir. PKK'nin sorunların demokratik siyasetle çözüleceğine olan inancını ortaya koymuş olması, diyalog sürecine kapı aralaması gereken önemli bir adımdır. Ortaya çıkan bu fırsatları iyi değerlendirmek hükümetin öncelikli gündemi olmalıdır. Sorun siyasi bir sorundur, çözümü de ancak siyaset kurumu gerçekleştirebilir.'

Hükümetin de zihniyet ve politika değişikliğine gitmesi gerektiğinin altını çizen Türk, hükümetin artık sorunu öteleyerek-zamana yayarak ve kısmi düzenlemelerle geçiştirerek çözemeyeceğini görmesini umduklarını ve 29 Mart'tan ders alınarak, sorunlara çözüm gücü olamayan hükümetin oy kaybına uğraması mesajının alınmasını istedi. 2005 yılından bu yana Türkiye'nin çok şey kaybettiğini ifade eden Türk, Başbakan'ın 2005'teki çizgisine daha güçlü ve daha cesur bir biçimde dönmesi gerektiğini, Cumhurbaşkanının söylemlerinden sonra asıl rolün hükümete düştüğünü 'Hükümetin inisiyatifi eline alarak, çözüm adımlarını geliştirmesi tarihi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır' diye konuştu.

'Dar kapsamlı anayasa ile sorun çözülmez'

Barış umudu karşısında önemli kaygılarının da bulunduğunu vurgulayan Türk, hükümetin şu ana kadar tartıştığı ve kamuoyuna yansıttığı, somut bir projesinin görünmediğini söyledi. Kısmi Anayasa değişikliği paketinden söz edildiğini hatırlatan Türk, ancak kapalı kapılar ardında tartışıldığı için nasıl hazırlandığı ve neleri içerdiğinin bilinmediğini kaydetti. Dar kapsamlı anayasa değişikliği ile sorunun çözülmesinin mümkün olmadığını ifade eden Türk, şöyle konuştu: 'Sorunun çözüm yolları gayet açık ve nettir. Kürt sorunu gibi köklü bir sorunun çözümünde, kısmi anayasa değişiklikleriyle değil toplumsal sözleşme niteliğinde yeni bir anayasayla mesafe alınması mümkündür. Türkiye, artık bu yamalı bohçaya dönüşen otoriter Anayasa'dan kurtulmalıdır. 71 milyon yurttaşı, kimliğiyle-diliyle-kültürüyle kucaklayan yeni bir anayasa, öncelikli adım olmalıdır. Bunun için, güçlü bir siyasal iradenin oluşması gerekir. Hükümet, yeni anayasa tartışmalarını kamuoyuna açık bir biçimde, bütün siyasal partilerin ve sivil toplum örgütlerinin içinde olduğu bir tartışma platformuna taşımalıdır. Bir diğer önemli nokta ise yine Kürt sorunuyla bağlantılı olarak siyasi partiler kanunu, seçim yasası, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Yasası'nda da köklü bir reforma gidilmesi zorunluluğudur. Siyasi partilerin farklı dil ve lehçelerde propaganda yapabilmesine kadar, geniş kapsamlı bir reforma gidilmesi gerekmektedir. Bugün halen, belediye başkanlarımız-parti yöneticilerimiz Kürtçe konuştukları için yargılanmaktadırlar ve düşüncelerini ifade ettikleri için cezalara maruz kalmaktadırlar. Hükümet, eğer gerçekten demokratikleşme konusunda samimi ise, bu çağdışı ve anti-demokratik uygulamaların önünü alacak yasal değişiklikler yapmalıdır. Ayrıca Mahalli İdareler Kanunu'nun ademi merkeziyetçilik esasından hareketle değiştirilerek yerel yönetimlerin yetkisinin arttırılmasına gidilmelidir. Yine Kamu Yönetimi Reformu da Türkiye'nin önünde duran acil gündemlerden bir diğeridir. Bu yasal alanda gerçekleştirilecek dönüşümün, Türkiye'nin demokratikleşmesi sürecine önemli bir ivme kazandıracağını düşünmekte ve değerlendirmekteyiz.'

'Fırsat heba edilmesin'

PKK'nin geldiği noktanın sorunun Türkiye içerisinde çözülmesine yönelik önemli bir aşamayı ifade ettiğini kaydeden Türk, 'Yurttaşın farklılıklarını, kimliksel ve kültürel istemlerini göz ardı etmeden bunu bir zenginlik olarak görerek önümüze koyalım. Bu fırsatın heba edilmemesi gerekiyor. Eğer bu fırsatlar heba edilirse sancılı süreç devam eder. Demokratik siyasetin önünü kapatırsanız halkta barış umudu kalmaz. Türkiye'nin böylesi tehlikeli bir mecraya doğru sürüklenmesi hiç kimsenin çıkarına değildir. O halde gelin demokratik bir süreci hep birlikte başlatalım ve Türkiye'de demokrasinin önündeki en büyük engel olan Kürt sorununu diyalogla çözerek ortadan kaldıralım' dedi.

'Kürdü Kürde kırdırma politikasıdır'

Mardin'deki katliama ilişkin mağdur olan ailelere ve Türkiye'ye başsağlığı dileyen Türk, böylesi bir vahşetin bir daha yaşanmaması için gerekli düzenlemelerin biran önce hayata geçirilmesini istedi. Otuz yıldan beri sürdürülen silahla bastırma yönteminin, Mardin'deki vahşetin de temel sebebi olarak gördüklerini dile getiren Türk, 'Kürt sorununu, bir demokrasi sorunu değil de bir asayiş sorunu olarak gören zihniyet, Mardin'deki tüyler ürperten katliamın baş sorumlusudur. Bu vahşet karşısında başına kuma gömenler, temel sebep olarak feodalite, namus-töre gibi nedenlerle kendilerin kurtarmaya çalışanlar, bu ve olabilecek benzeri katliamların vebali altında kalacaklardır' dedi.

Vahşetin temel nedenini Kürtlerin bir kesiminin sosyolojik ve sınıfsal durumunu kullanmak suretiyle, Kürdü Kürde kırdırmak politikası olduğunu ifade eden Türk, bu politikanın köklerinin Osmanlı'dan başladığını söyledi. Sultan Abdülhamit'in Hamidiye Alayları, Cumhuriyet döneminin milis örgütlenmesine dönüşmüştür, oradan da 1985 yılında Geçici ve Gönüllü Köy Koruculuğu Kanunu adı altında bugünkü koruculuğa yerini bıraktığını söyleyen Türk, 'Resmi rakamlarla 71 bin dolaylarında olduğunu bildiğimiz bir korucular ordusu kurulmuştur. Devletin silahlandırdığı bu devasa kitle, toplumun üzerinde bir çete misali hüküm sürmektedir. Muhalif olan, demokrat olan, yurtsever olan, daha doğrusu korucu olmayan-kendilerinden olmayan kim varsa, zor ve baskı yoluyla üzerlerinde hâkimiyet kurmaya çalışan ve devlet tarafından teşvik edilen bir kitleden söz ediyoruz. Adeta, bölgede devletin sopası halinde hareket eden yarı sivil bir ordu var karşımızda' diye konuştu.

'Olayı töre ve kan davası olarak yansıtmak gerçekleri saptırmaktır'

Olay ile ilgili gözlemlerini ve yaptıkları ziyaretin sonuçlarını önümüzdeki günlerde bir rapor halinde kamuoyuyla paylaşacaklarını aktaran Türk, olayın tarihi bir geçmişi bulunduğu için çok boyutlu olarak ele alınması gerektiğini belirtti. Yaşanan olayı töre veya kan davası olarak yansıtmaya çalışmanın gerçekleri saptırmak olduğunu ifade eden Türk şöyle konuştu: 'Olayı 'töre cinayeti' olarak tarif eden söylemin arka planında, sorumluluğu Kürtlere yıkma ve devleti temize çıkarma çabası yatmaktadır. Bu aynı zamanda Kürt halkını geri ve feodal olarak göstermek anlamına gelir ki; bu tür değerlendirmeler Türkiye halkını Kürtlerden uzaklaştıracak ve giderek toplumsal barışı ortadan kaldıracak bir sürece hizmet eder. Zaten televizyon dizilerinde, gazete haberlerinde Bölge; sürekli töre cinayeti, kan davası, aşiret çatışmalarıyla yansıtılarak Türkiye halkında da böyle bir algılama yaratılmaya çalışılmaktadır. Toplumları birbirinden ayrıştırma ve uzaklaştırma politikasının devrede olduğunu görüyoruz. İşte asıl etnik siyaset budur, milliyetçilik budur. Bu son derece tehlikeli bir politikadır. Elbette zaman zaman töre cinayetleri ve kan davası olayları yaşanmaktadır. Bunları asla tasvip etmiyoruz. Gerici töreleri besleyen, geliştiren ise sistemin bizzat Bölge'ye has özel politikalarıdır.'

'Devlet bizi engelleyerek gerici örgütlenmenin önünü açtı'

İnsan Haklarını İnceleme Alt Komisyonu'nun DTP'li üyesi Akın Birdal'ın olayın gerçek yüzü ve boyutları açığa çıkmaması için komisyona alınmadığını ifade eden Türk, bu oyunu da boşa çıkartacaklarını ve deşifre edeceklerini söyledi. DTP bütün bu olayların son bulması, kan davalarının barışla sonuçlanması için çaba sarf ettiğinin altını çizen Türk, HEP'ten DTP'ye uzanan siyasal gelenekleri boyunca yürüttükleri mücadelenin toplumsal yapıda önemli bir değişim ve dönüşüm yarattığını kaydetti. Devletin kendilerini engelleyerek, gerici örgütlenmelerin önünü açmaya çalıştığını dile getiren Türk, 'Toplumsal eylemlerde kadınların ve çocukların özellikle hedef alınmasının nedeni, devletin töreci yaklaşımıdır. Biz, demokratik özgür bir toplum yaratmaya çalışırken, devlet ise bizim yıkmaya, dönüştürmeye çalıştığımız gerici-feodal yapıları güçlendirmeye çalışmaktadır. AKP de tarikatlar ve cemaat eliyle din faktörünü kullanarak Bölge'de geri, feodal eğilimleri beslemeye ve karşı bir güç olarak canlı tutmaya çalışmaktadır. Bu nedenle Bölge'deki olayı devletin ve hükümetin politikasının bir sonucu olarak görüyor ve değerlendiriyoruz' diye konuştu.

Devletin, birilerinin eline, diğerlerini öldürmesi için silah vermesinin de önemli bir nokta olduğunu vurgulayan Türk, koruculuğun suç örgütüne dönüştüğünü ve bunun JİTEM'den, Ergenekon'dan bağımsız ele alınamayacağını ve İTEM'le ilişkisinin artık gün yüzüne çıktığını söyledi.

'Başbakan bakanını tekzip etsin'

Bilge Köyü katliamının, koruculuk sisteminin ne denli bir tehlikeli noktaya doğru varmakta olduğuna işaret eden Türk, 'Bu yaşanan tablo karşısında halen devlet yetkililerinin çıkıp koruculuk sistemini savunması ve kaldırılmayacağını açıklaması Mardin'deki vahşeti ve bundan sonra meydana gelebilecek benzer olayları onaylamak anlamına gelmektedir. Bu çeteci sistemi korumak, savunmak, işlenen suçlara ortak olmak demektir. Bu sistemde ısrar, daha fazla kan dökülmesi, daha fazla vahşetin yaşanmasına kapı aralar. Partimizin bu kaygıyla yaptığı 'koruculuk kaldırılsın' önerisini, 'DTP'lilerin 'koruculuk kaldırılsın' demesi bile koruculuğun kaldırılmamasının en önemli nedeni' diyerek çarpıtmaya çalışan zihniyeti kınıyoruz. Eğer bu sözler, hükümetin resmi politikasını yansıtmıyorsa, Başbakan bakanını derhal tekzip etmelidir. Aksi takdirde, bu sözlerden Hükümeti sorumlu tutarız. O yüzden uyarımız Hükümete ve Sayın Başbakanadır. Koruculuk sistemi serseri mayın gibidir. Nerede patlayacağı belli değildir. Yarın sizin elinizde de patlayabilir. Bu nedenle koruculuk sisteminin sorgulanması gerektiği gerçeğinden asla kaçamazsınız. Er geç bu sorunla yüzleşeceksiniz' dedi.

'Korucular yıktıklarının inşasında yer almalı'

Koruculuk sisteminin ürettiği suçları oranları ile ortaya koyan Türk, İHD araştırmasını hatırlatarak, Bölge'deki toplumsal barışı ciddi bir biçimde tehdit eden koruculuk sisteminin toplum vicdanında affedilmez bir uygulama olarak yerini koruduğunu söyledi. Kürt sorununda barışçıl politikaların uygulanabilmesi için koruculuk sisteminin derhal kaldırılmasının artık bir zorunluluk olduğuna dikkat çeken Türk, demokratik çağdaş bir ülkede koruculuk sisteminin yeri olmadığını, söyleyerek, bu sistemin toplumsal barışı açıkça tehdit ettiğinin artık görülmesi gerektiğini söyledi. Korucu olan köylerde şiddete dayalı bir kültür oluştuğunun altını çizen Tür, bu kültürün etkilerinin giderek Türkiye'ye yayıldığını ve devlet toplumsal dokuya verdiği zararı gözeterek koruculuk sisteminin tasfiyesi konusunda hazırlıklara başlaması gerektiğini belirtti. Türk işsiz kalacak korucuların yaktıkları ormanların ve yıktıkları köylerin yeniden inşasında istihdam edilmemsi önerisi yaptı.

Mardin'deki vahşeti hatırlatarak koruculara çağrıda bulunan Türk şöyle konuştu: 'Sizler sistemin dayatmaları sonucu korucu olmayı kabul ettiniz. Bağlı bulunduğunuz sistem artık halkımızın vicdanında iyice mahkum olmuştur. Silahlarınızı bırakmanız ve halkımızın içine dönmeniz en onurlu yol olacaktır. Bu toplumsal barışımız açısından da kaçınılmazdır. Gelin daha onurlu ve barış içerisinde bir yaşam için silahlarınızı bırakın, silahsız, şiddetsiz bir toplumsal yaşama dahil olun.'

0 yorum:

Heval

Kurdish Music