Kalkan:PKK NEDEN BÖYLE OLDU


KCK Yürütmek Konseyi Üyesi Duran Kalkan değerlendiriyor… PKK’nin kuruluş kongresi ile 10. kongresi arasındaki temel farklar neler? PKK Marksizmi nasıl tanımlıyor ? Neden PKK ismi değiştirilmedi? PKK’nin sosyalizm anlayışı nasıl? Apoizm 21. yüzyılın sosyalizmi mi?

ANF’nin sorularını yanıtlayan Duran Kalkan, PKK’nin 10. Kongresini değerlendirdi. Kalkan “PKK’nin bir kimlik” olduğunu belirterek, kuruluş kongresi ile son kongre arasındaki pratik ve ideolojik farkları anlattı. Kalkan Marksizmi reddetmediklerini ancak Marksizmi aştıklarını ifade ederken, 21. Yüzyılın sosyalizmini Apoizm olarak tanımladı.

NEDEN 2’İNCİ DEĞİL 10’UNCU KONGRE?

-PKK en son 8. kongresinde isim değiştirmiş, 2005’te de yeniden yapılanmıştı. Neden bu kongreye 10. PKK kongresi adı verildi?

--Her şeyden önce PKK 10. kongresinin Kürt halkına ve demokratik insanlığa kutlu olmasını diliyorum. PKK 10. kongresini, aynı zamanda yeniden yapılanma sürecindeki ikinci kongreyi başarıyla tamamladık. 21-30 Ağustos tarihleri arasında pratik mücadelenin, savunma savaşı ve serhildanın en yoğun olduğu bir dönemde ideolojik, örgütsel çalışma anlamında kongreyi de başarıyla gerçekleştirmiş olmamız büyük önem arz ediyor. Aslında siyasi, askeri mücadelenin yani Êdi Bese hamlesinin başarısını da belirliyor. Bunu bu biçimde ifade etmek başlangıçta önem taşıyor. Yine PKK’nin 30. yıldönümüne doğru giderken, böyle bir kongre yapmış olmak 30. PKK yılına 10. kongre gerçeğini sığdırmak, partileşme ve özgürlük mücadelemizde büyük bir değer ifade ediyor. Yeniden partileşmenin 30. parti yılında ne düzeyde geliştiğini, güçlendiğini gösteriyor. Biz 30. yıldönümü vesilesiyle zaten kongrede de yeniden partileşme hamlesini güçlü bir biçimde geliştirme kararlılığına ulaştık.
Soruya ilişkin de şunları belirtebilirim. Bu kongre nasıl 10. kongre oldu? PKK değişiklikler nasıl gelişti? 8. kongrede isim değiştirdik, bu doğru. Daha sonra PKK feshedildi, edilmedi yönünde tartışmalar da oldu. Kısaca 2002 ve 2003 yıllarında iki yıllık bir süre içerisinde PKK ismiyle resmi çalışmalar yürütmedik. Bu neden böyle oldu? 10. kongrenin yapılmış olması ne anlam ifade ediyor? Bu konuda şunu söyleyebiliriz; Önder Apo da ifade etti, bir ideolojik yenilenme ve paradigma değişimi dönemi yaşadı PKK. 2002-2003 yıllarında PKK insanlığın yaşadığı özgürlük, eşitlik ve demokrasi sorunlarını pratikleşip de başarıya gitmeyen yaklaşımların ötesinde bir çözüm bulmada belli bir zorlanmayı düşünsel olarak yaşadı. Önder Apo bu süreci biraz da insanlığın sorunlarına çözüm üretemediğimiz bir dönem olarak değerlendirdi. Dolayısıyla “eğer bu süreç devam edecekse başka bir parti biçiminde olabilir. Geçmişin PKK’sinin olduğu gibi devam ettiğini söylememiz doğru olmaz” dedi. Bu çerçevede bazı yerler açısından isim değişikliği yapılabileceğini, 2001 yılında hazırladığı demokratik uygarlık manifestosunda ortaya koydu. Fakat Güney için devam etmesini istedi. İdeolojik mücadelenin keskin yürütülmesi gereken alanlarda PKK isminin sürdürülmesini öngördü.

Hareketimiz biraz da tasfiyeciliğin etkisiyle Önderliğin bazı yerlerde isim değişikliğine gidilebileceği yönündeki değerlendirmelerini partileşme dışında bir isme götürdü. Önderlik halk özgürlük partisi benzeri isimler üzerinde duruyordu. Onun yerine partiden öte bir kongre sistemine dönüşme yönünde 2002 baharında 8. kongrede karar alındı. KADEK ismi bu kongreyle bu biçimde konuldu. Daha sonra 2003 Kasım ayında KADEK yerine Kongra Gel oluşturuldu. Kongra Gel içinde partiyi Önderlik bir komite adı altında ama parti kimliğiyle örgütlemek istedi. Hareket onu da beceremeyince sonuçta 2004 baharında yani iki yıl sonra PKK’nin yeniden inşasını gündeme getirdi. 2002 yılının Nisan ayında 8. kongrede KADEK olarak ismi değiştirilmişti, tam iki yıl sonra da 2004 Nisanında PKK yeniden inşa komitesi oluşturuldu ve böylece PKK’nin yeniden inşası süreci başladı. 2005 Nisanında yeniden inşa kongresiyle bu bir yapılanmaya da kavuşturuldu. Bu anlamada yeniden yapılanma süreci 2004 Nisanında yeniden inşa komitesinin oluşturulmasıyla başladı.

Bu süreci, bazıları isim değişti, bazıları PKK’nin fesih edildiği bir dönem olarak tanımlıyor. Esas olarak şöyle diyebiliriz; PKK ismiyle resmi çalışmaların yapılmadığı dönemdir. Bazı yerler açısından isim değiştirildi, belli bir kopukluğun yaşandığı bir dönemdir. Fakat PKK’yi doğru tanımlamak ve anlamak gerekiyor. Kongrelerle ya da pratikte çalışmaların yürütülüşüyle oluşturulan bir PKK’den ziyade PKK’nin bir Önderlik partisi olma ve şehitler partisi olma gerçeği esastır. O bakımdan bu süreci Önderlik açısından değerlendirmek daha doğrudur. Önderlik bir fesih etme durumunu hiç yaşamadı. 2002-2004 yılları arasında PKK ismiyle resmen çalışma yürütülmedi ama fiiliyatta hareketi hep PKK olarak tanımladı. Önderlikçe PKK var oldu. Önderlik şöyle bir tanım getirdi; insanlığın yaşadığı ideolojik sorunlara çözüm bulmakta zorlandığımız için PKK’yi devam ettirip, ettirmemekte zorlandık, dedik. Bu zorlanma şöyle ortaya çıktı yani zaten küresel sistem eleştirilebiliyordu. Onun yanında kapitalist sistemi aşma iddiasında olan reel sosyalizmin çözülüş süreci de değerlendirilip, eleştirilebiliyordu. Fakat yanlış ve hataların eleştirilmesine rağmen onların yerine, insanlığın yaşadığı ideolojik sorunlara çözüm bulacak bir ideolojik çizgiyi yapılandırmada zayıf kalınıyordu, yetersizlikler vardı.

Önderliğin “düşünsel olarak yetersizlik yaşadığımız” diye ifade ettiği dönem böyle bir süreçtir. Önderlik “bu süreci aslında başka tür partilerle de karşılayabiliriz” dedi veya bir ideolojik yenilenme dönemi olarak değerlendirdi. Gerekli araştırma, inceleme ve yoğunlaşmaları yaşadı. Sonuçta paradigma değişimine ulaştı. İnsanlığın sorunlarına özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik çizgi iddiasıyla ortaya çıkan düşünce sisteminin çözüm bulamamasının nedeni olarak devletçi, iktidarcı paradigmayı esas almasını tespit etti, temel sorunları çözdü. Tarih boyunca özgürlük, eşitlik ve demokrasi iddiasıyla ortaya çıkan düşünceler neden başarılı olamadı? Sosyalizm neden Sovyetlerde yönetimi bile ele geçirmiş olmasına rağmen yetmiş yıl sonra çözüldü? Bu soruya doğru anlaşılır ve uygulanabilir çözüm buldu. Kıyısından, köşesinden gelişen yani kısmi olan eleştiri gerçeğini aşarak, temelden ideolojinin ruhuyla, yapılanışı arasındaki çelişkiyi çözdü. Özgürlük ruhu, demokrasiydi. Her türlü baskı ve sömürü düzeninin ortadan kaldırılmasıydı. Fakat bu özü uygulamada esas alınan araç ise devletti, iktidardı, savaştı.

SORUNLARI ÇÖZME İDDİASI ORTAYA ÇIKTI

Devlet ve iktidar demek, eşitsizlik, baskı, sömürü, zulüm demektir. Önderlik “baskı, sömürü ve eşitsizliğin araçlarıyla özgürlük, eşitlik ve demokrasi sağlanamazdı” dedi. Bu çelişkiyi çözerek, özgürlük, eşitlik, demokrasi gibi ilkelerin ancak bunlara uygun araçlarla gerçekleşebileceğini ifade etti. Bunun özüyle çelişen, eşitsizliği, özgürlüksüzlüğü, baskıyı ve sömürüyü ön gören araçlarla gerçekleşmez. Reel sosyalizmin temel yanılgısını, başarı kazanamaması ve çözülmesinin temel nedeni olarak bunu gördü, değerlendirdi. O açıdan burada bir paradigma değişimini yaşadı. Sosyalizmi devletin elinden kurtardı. Özgürlük, eşitlik ve demokrasi ilkelerini devlet, iktidar gibi baskı, zor ve sömürü aracından kurtardı. Onları kendi özlerine uygun bir araca yani demokrasiye kavuşturdu. Sosyalizmi, özgürlüğü ve eşitliği demokrasiyle birleştirdi. Böylece insanlığın yaşadığı temel sorunlara felsefik, ideolojik çözüm ilkeleri koyan bir düşünce sistemi yarattı. Önderlik “ideolojik çözüme ulaştıktan sonra PKK’nin devamını sağlayabiliriz” dedi. Bunun üzerinden PKK yeniden yapılandırılırsa, insanlık sorunlarına çözüm bulacak bir örgüt olarak devam edebilirdi. Çünkü PKK’nin iddiası, insanlık sorunlarını çözmektir. Çözüm bulamadığı yerde PKK olmaz. Çözüm bulabildiği yerde PKK vardır. İdeolojik olarak çözüm üretemediği yerde PKK kendini yürütmekte zorlandı. Düşünsel olarak çözüm bulduğu yerde ise PKK’nin yeniden inşası gündeme geldi. Çünkü sorunları çözme iddiası ortaya çıktı. Yeniden inşa bu çözüm aracını, örgütünü yaratmak üzerine gerçekleşti. Kısaca böyle bir çözüm gerçekleşti ve PKK’nin yeniden inşası böyle gündeme geldi.

Bu açıdan baktığımızda Önderlik PKK’yi fiilen hiç fesih etmedi. Hareketi hep PKK olarak tanımladı. “Resmi olarak bazı yerlerde isim değişikliği olabilir, bazı yerlerde PKK devam edebilir” dedi. Önderlik açısından PKK’nin feshi diye bir şey olmadı, yaşanmadı. Sadece ideolojik ve felsefik olarak keskin bir değişim ve yenilenme süreci yaşadı. PKK, kendini yeniden yaratma süreci yaşadı. Önderliksel düzeyde buna “üçüncü Önderliksel doğuş” da dedi. Bu anlamda Önderlik düzeyinde PKK’nin bir devamlılığı vardır. Parti Önderlik partisidir, diyoruz. O zaman Önderlik düzeyinde devamlılığı olduğuna göre mevcut kongre 10. kongre oluyor.

PKK’ye dönük halkın da tanımı var. Halk nezdinde de herhangi bir kopukluk yoktur. Halk her zaman hareketi PKK olarak tanımladı. “PKK halktır, halk burada” dedi. Temel sloganı hep bu oldu. Böylece halk açısından da bir devamlılığı vardı. Aslında PKK’yi yok etmek isteyenin, tarihe gömmek isteyenin PKK karşıtları, düşmanları ve inkarcı imhacı sistem olduğu bu süreçte netçe açığa da çıktı. Onun uzantıları olan provokatif tasfiyeci güçlerin PKK’yi içten böyle bir yöne götürmek istedikleri de bu süreçte netleşti.

Bütün bu süreçlerin ardından 4 Nisan 2005’te yeniden inşa kongresi gerçekleşti. 2002 Nisanında gerçekleşen 8. kongresinden üç yıl sonra 2005 Nisanında yeniden inşa edilen PKK kongresi 9. kongre oluyordu. 21-30 Ağustos 2008 tarihleri arasında gerçekleşen kongre de10. kongre oluyor. Tabii ki bu aynı zamanda yeniden inşanın 2. kongresi oluyor. Ama PKK tarihinin 10. kongresidir. Biz buna yeniden inşa anlamında 2. kongre, PKK tarihi anlamında 10. kongre diyoruz. Her ikisi de doğrudur.

10. kongre denmesinin elbette önemi var. PKK yeni bir felsefik ideolojik yapılanma temelinde varlığını sürdürerek, kendisini özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasi ilkeleri çerçevesinde yeni bir paradigmaya kavuşturdu. Buna göre kendisini yeniden yapılandırdı. Ama yine de PKK’dir. İlk çıkışından bu yana devamlılığı var. Önder Apo buna “3. partileşme hamlesi” dedi. Bundan önce de iki partileşme hamlesi var. Bu anlamda bir bütünlüğü de var ve PKK bu temelde 10. kongresini yapmış oluyor. Bu bütünlüğü görmek ve göstermek açısından 10. kongre demek önemlidir.

PKK felsefik, ideolojik, stratejik yenilenmeler ve değişimler yaşasa da bütünlüklü bir hareket olduğunu göstermek, tarihsel olarak gelişimini, PKK’nin gelişim ve değişim diyalektiğini doğru anlayabilmek açısından 10. kongre demek önemlidir. Öte yandan bir de Kürdistan’ın özgünlüğü var, Kürt toplumuna inkâr dayatılıyor. İnsanlar tarihsiz, geçmişsiz, kimliksiz kılınmaya çalışılıyor ki gelecek tasarımları olmasın. Yani genelde orta kesimler tarihsizdir, inkarcı özellikler taşırlar. Onun yanında bir de Kürt toplumunun tümüne inkarcılık dayatılıyor, toplum asimile edilmek, ulusal olarak yok edilmek isteniyor. Bu tarihsizleştirilmek, köksüz kılınmak demektir. Ancak toplum tarihsiz ve köksüz kılınırsa inkarcılık başarıya ulaşabilir. Böyle bir dayatma karşısında olan bir toplumun içinden çıkmış, onun özgürlüğü, bağımsızlığı ve demokrasisi için mücadele eden bir hareketin tarih yaratması gerekir. Tarihsizlik sorununa çözüm bulması gerekir. Bu anlamda PKK’nin tarihini tanımlayarak, buna 10. kongre demek, bütün tarihi bir bütünlük içerisinde ele almak gerekiyor. Yine Kürt toplumuna dayatılan, toplum üzerinde uygulanan bu inkarcı sistemi kırmak, boşa çıkartmak açısından da büyük önem taşıyor. O bakımdan da bu kongre 10. kongre oluyor. Anlamı bu anlamda büyüktür, derindir, doğru kavramak lazım.

Önderlik ve şehitler partisi PKK’nin bu anlamda da hep bir devamlılığı oldu. Bir yenilenme ve köklü değişim yaşadı. Partinin özü açısından öyle bir devamsızlık, kopukluk yoktur. Tasfiyeciler koparmak istediler ama başaramadılar. Karşıt, inkarcı sistem tarihi yıkmak, yok etmek istedi ama bunu başaramadı. Bunun karşısında kendini iyi tanımlayamayan, süreci iyi anlayamayan kadro bir yalpalanma yaşadı. Ama zaten onun da katkısı bir düzeydedir. Partiyi tanımlayan tümüyle o değil. Dolayısıyla da doğal bir tarihsel devamlılık zaten vardır.

İLK KONGRE İLE 10’UNCUSU ARASINDAKİ FARKLAR…

-Siz PKK’nin kuruluş kongresinde de bulundunuz, 1. kuruluş kongresinden 10. kongresine kadar PKK hangi temel noktalarda değişim yaşadı ve bu değişimi belirleyen temel etkenleri nasıl tanımlayabilirsiniz?

--Bu soru önemli, üzerinde çok düşünülmesi ve tartışılması gereken bir konudur da. Doğru anlamak, derin anlamak ve iyi tanımlamak gerekiyor. Önümüzdeki süreçte daha fazla tartışılacak bir husus olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Bu anlamda birincisi PKK’nin reel sosyalizmin bir taklidi, tekrarı ya da bir uzantısı gibi ortaya çıkmadığını bilmek lazım. Ortaya çıkışında reel sosyalizm gerçeği karşısında belli bir değişiklik yaşama durumu vardır. Reel sosyalizmin Kürdistan'a uzatılmış kolu değildir. Aynı zeminde ortaya çıkmadı. Bu değişiklik neydi? Örneğin kadro anlayışı değişikti. PKK ilk kuruluş kongresinde reel sosyalist partilerin tüzüğünü esas aldı. Ama orada üyelik tanımında program ve tüzüğü kabul eder, düzenli aidat öder ve bir örgütte düzenli çalışmaya katılım sağlama vardı. Oysa PKK ilk kongresini yaparken oluşmuş kadro yapılanışı açısından sadece birinci kısmı bunu doğruluyordu. Yani program ve tüzüğü kabul ediyordu. Aidat ödeme gibi bir şey yoktu. Bütün yaşamını, varlığını mücadeleye veriyordu. Bu çelişkiyi göstermek için kongre bitince Önder Apo “babanızdan para alır, getirir arkadaşlara verirsiniz” dedi. Çünkü kimsenin herhangi bir yerde çalışma durumu yoktu. Diğer yandan bir parti örgütünde düzenli çalışmaya katılmak değil, yirmi dört saat partinin emrinde olmak vardı. Bu anlamda üyelik tanımının iki noktası bile değişmişti. Üyelik tanımı önemlidir. Çünkü partinin yaşam anlayışını, ideolojisini esas gösteren yer onun kadrosudur, kadro şekillenmesidir. Kadro yapısından oluşan parti yaşamıdır. Parti yaşamı ve kadro ölçüleri böyle olunca o zaman biraz aidat ödeyen, günde birkaç saat de parti çalışmasına katılan memurvari kadro duruşundan farklılık arz ediyordu. Sosyalizmin çöküşüne yol açan bir yan da böyle bir kadro ve parti anlayışıydı. Bürokratik memurvari partileşme, kadrolaşmaydı, bu zihniyetti. PKK onu aşmıştı, onu aşma üzerinden kurulmuştu.

Yine partiyi bürokratik bir iktidar aygıtı olarak ele alma, partinin iktidar gücünden kişisel yararlanmaya dayalı değil de özgürlük, eşitlik, demokrasi ilkelerine inanan, onun gerçekleşmesi için kendi varlığını katık etmeyi ön gören bir kadro anlayışı vardı. Kadroyu ve partiyi bir de buna göre tanımlıyordu. Bu da sosyalizm anlayışında yani ideolojik çizgide önemli bir farklılık ifade ediyordu. Daha başka dünyanın çeşitli yerlerine bakışta devrim anlayışına, emperyalizm çözümlemesine, devlet anlayışına, uluslar arası sisteme bakışta da farklılıklar vardı. PKK’nin daha doğuş ve ortaya çıkış sürecinde siyasi anlamda da bazı farklı düşünceleri vardı. Fakat onlar o kadar önemli değil. Önemli olan ideolojik şekillenmedir. Onun somut göstergesi olarak kadro yapılanması, parti yaşamı bir de kendini sosyalizm ilkelerine katma, bağlama durumu önemlidir. Bunda reel sosyalizmden farklılıkları vardı.

PKK NEDEN BÖYLE OLDU?

PKK neden böyle oldu? Reel sosyalizmden, onun ulusal kurtuluşçu konumundan etkilenerek, gelişen bir parti olmasına rağmen neden bu bakımlardan kopukluk yaşadı? Çünkü Kürdistan'da işler öyle yürümedi. Yani reel sosyalist ölçülerle, reel sosyalizmin kadro ve parti ölçüleriyle Kürdistan'da örgüt olmak, insanları ikna etmek, taraftar bulmak, kadro kazanmak, örgüt oluşturmak mümkün değildi. Nitekim bunları yapmaya çalışanlar vardı. Bir sürü küçük burjuva gruplaşması vardı. Biz onlara küçük burjuva dedik. Ama onlar kendilerine öyle demiyorlardı. Kendilerini işçi, proleter sayıyorlardı. Sovyetler birliğiyle, komünist partilerle ilişkileri vardı, destek alıyorlardı. Her birinin Kürdistan'da toplumsal tabanları vardı, maddi güçleri de vardı. Ama hiçbirisi örgüt olamadı. Var olan güçlerini bile tükettiler. Bırakın büyümeyi, genişlemeyi, var olanı da kaybettiler. Çünkü anlayış ve örgüt ölçüleri Kürdistan'da örgüt yaratacak durumda değildi. O ölçü ve o tarz yaklaşımlarla bireyci, çıkarcı, memurvari yaklaşımla Kürdistan'da insanları etkilemek, bir araya getirmek, ulusal kurtuluş, diriliş, ulusal kimlik, özgürlük, demokrasi gibi kutsal değerler için mücadele ettirmek mümkün değildi. Bir de inkâr ve imha sistemi gibi kimliğini söylemeyi bile idamla cezalandıran bir sistem karşısında durma gücünü, cesaretini ortaya çıkartmak mümkün değildi. Kısaca Kürdistan’ın koşulları değişik bir partileşmeyi gerektirdi. Bu koşulları doğru değerlendirmek değişik bir parti anlayışıyla, bu görevlerin yerine getirileceği gerçeğini ortaya çıkardı.

Bu doğru değerlendirmeyi tabii ki Önder Apo yaptı. Birincisi, burada Önder Apo’nun Kürdistan koşullarını doğru, somut, gerçekçi analiz etme durumu vardır. İkincisi, bu somut gerçekliğe göre bir özgürlük, eşitlik, demokrasi anlayışı yani bir ideolojik ilkeler bütünü yaratabilme gücü vardır. Bunu lafta herkes yaratabilir de ona inandırıcı olmak kendini yatırmakla olur. Kendini amaçlara bağlayabilen kişiliği, cesareti, fedakârlık, özgürlük, eşitlik ilkelerine tutku düzeyindeki bağlılığı bunu yapabilir. Onlarsız yaşayamayan gerçeği bunu ortaya çıkardı. Bu durum birleşince yeni bir kadro ve parti anlayışı ortaya çıktı. Her ne kadar bazı bakımlardan, reel sosyalizmden etkilenen, onlardan güç ve destek almaya çalışan yönü olsa da esas olarak Kürdistan'da özgürlük, eşitlik ilkelerini, ulusal demokratik hareketi geliştirecek bir parti oluşturma yönündeki çıkış esas oldu. Birinci değişiklik budur. Bu önemli bir değişikliktir. Çıkışı böyle olmasaydı PKK de diğer gruplardan farklı olamazdı ve daha sonraki gelişmesi kesinlikle olamazdı.

3’UNCU KONGREDE KADRO ÖLÇÜLERİ ORTAYA ÇIKTI

İlk partileşme adımı reel sosyalist ölçülerden farklı olmuştur. İkinci temel değişim sürecinin farklılıkları olarak tabii ki 3. parti kongremizi ele almamız gerekiyor. Önder Apo’nun 2. partileşme helmesi olarak tanımladığı hamlenin stratejisini, taktik anlayışını, kadro ölçülerini, parti ölçülerini ortaya çıkartan kongre 3. kongremizdir. İkinci partileşme hamlesini tanımlayıp, başlatan kongre oluyor. Burada da güçlü bir değişiklik yaşadı PKK. Bir yeniden doğuş yaptı. Buna ikinci doğuş, ikinci partileşme hamlesi diyoruz. Önderlik bunu ulusal kurtuluşta partileşme olarak tanımladı. Buna örnek kimlik olarak Mahsum Korkmaz, Agit’i gösterdi. Yani gerillada partileşmeyi, bir gerilla partisi olmayı ön gördü, esas aldı. Nasıl ki birinci partileşme kuruluş hamlesinin örnek kişiliği Haki kişiliği olduysa ve inkarcı, imhacı sisteme karşı Kürt ulusal kimliğini, demokrasisini, Kürdistan ve Kürt toplumunun özgürlüğünü esas alan bir çıkış olduysa, ikinci partileşme hamlesini Agit kişiliğini esas alan, onun ölçüleri temelinde ulusal direnişte partileşmeyi, bir gerilla partisi olmayı ön gördü. Bir kere bu önemli bir değişiklik ve gelişmedir. Kadro ölçülerini ve parti yaşamını gerilla belirledi.

Kürt gerillası dünyanın diğer gerillalarından farklıdır. Biz gerilla eğitimimizi Filistin’de gördük. Belki de dünyanın birçok alanındaki gerilladan daha fazla ideolojik yönü olan bir gerilla olarak tanımlanabilir ama Filistin gerillasının ölçüleriyle Kürdistan'da gerillacılık yapılamazdı. Yirmi dört saat gerillacılık yapılmıyordu, savaş ortamında olma yoktu, çatışmaya girmiyorlardı, tedbir konuları azdı. En önemlisi de egemen devletçi düzenin, onun aile sisteminin memur gibi yaşatıcılarıydılar. Belli dönem geliyor gerillacılık yapıyor, belli dönem geliyor kendi yaşamlarını sürdürüyorlardı. Şimdi bu ölçüler Kürt gerillasında tümden aşılmıştır. Kürdistan'daki gerilla bu ölçülerle olan gerilla değildir. Kürdistan gerillası Önder Apo’nun deyimiyle bireysel yaşamı durduran, bireyciliği tümüyle aşan, tümüyle yaşamını gerilla ölçülerinde bir duruşa ve cesur, fedakâr mücadeleye dönüştüren bir gerilladır. Bunu iyi anlamamız gerekiyor. Orada bireysel yaşam yoktur, komünal yaşam en üst düzeydedir. Devletçi sistemin o bireyci, aileci özelliklerinden tümüyle uzaklaşma vardır. Belli dönemler, günün belli saatleri değil, yirmi dört saat içerisinde ve yirmi dört saatin her anında görev başında, savaş içerisinde olma gerçeği vardır. Gerilla ölçüleri, onun komuta ölçüleri böyle belirleniyor. Bu kadro ölçüleridir.

PKK’nin kadro ölçüleri başlangıçta reel sosyalizmin üyelik ölçülerini aşan, onunla çelişen kadro ölçüleri 3. kongreyle birlikte gerillalaşma temelinde böyle bir sıçrama, gelişme yaşadı. Bunun sadece bir askeri değeri yoktur. Sadece askeri boyutu olan bir olay değil. Ondan daha çok ideolojik, örgütsel boyutu vardır. Böyle bir gerilla ideolojik olarak egemen düzenin bütün yaşam ölçülerinden kopmayı ön gördü. Hiyerarşik devletçi sistemin devlet ve iktidar ölçülerinden belli düzeyde kopmayı gerektirdi. En azından teorik olarak o yaşam ölçülerinden kopmayı gerektirdi. Yine egemen devletçi sistemin ön gördüğü bireyci, aileci, sınıfları doğuran toplumsal yaşamından kopmayı ön gördü. İdeolojik olarak sosyalizm anlayışında PKK 3. kongrede ciddi bir yenilenme yaşadı. Reel sosyalizmin o bireyci, aileci, küçük burjuva eşitliğini ve özgürlüğünü ön gören eşitlik ve özgürlük çizgisini aştı. Salt eşitlik dediğimiz, birebir mukayeseyi ön gören eşitlik ve özgürlük çizgisini aştı. Çok daha ileri düzeyde bütün gücü ve yeteneklerini mücadeleye veren ve yaşam ihtiyacı kadar kullanan yeni bir insanın yaşam ölçüsünü ortaya çıkardı. Bu önemlidir. Böyle bir ölçü toplum içerisindeki eşitlik ve özgürlük yaklaşımında değişiklik ortaya çıkardı. O bireyci aileci yaşamı bozdu. Onunla çelişti. O ölçülerle gerillanın yürüyemeyeceği ortaya çıkmıştı. O neyi bozdu? Aile düzenini bozdu. Kadının üzerindeki aile içi baskıyı net açığa çıkardı. Kadın özgürlüğüne ve aile içi baskıya küçük burjuvaca yaklaşımı dediğimiz yaklaşımı ortadan kaldırdı, aştı. Onun yerine var olan sistemin kölelik etkilerini, köleciliğini daha derin ve kapsamlı tanımladı. Dolayısıyla o kölelikten kurtuluşu ön gören özgürlük bilincini daha derin ve kapsamlı geliştirdi.

KADIN ÖZGÜRLÜK BİLİNCİ

Kadın özgürlük bilincini geliştirdi ve onu temel yaptı. Kadın özgürlüğüne küçük burjuva tanımından, komünal zihniyete göre tanımını getirdi. Bunu da bütün özgürlük çizgisinin temeli yaptı. Burası önemlidir. Buna göre eşitlikte de salt mukayeseli bir eşitlik değil de herkesin kendini bütün yeteneklerini katabildiği –kadın erkek bütün bireylerin- ve ihtiyacı olanı kullandığı bir eşitlik anlayışı, yaşam düzeni ortaya çıkardı parti içinde. Bu anlamda reel sosyalizmin bazı ideolojik kalıplarını daha derinden aştı. Onun o devlet, aile iktidar biçiminde ifade edilen kalıplarını gerilla düzeyinde kadro ölçüleri ve parti yaşamı düzeyinde kırdı. Bu ideolojik değişimle birlikte örgütsel gelişmede de değişiklikler oldu. Parti tanımını daha net, berrak ortaya koydu. O bürokratik partileşmeyi tümden yıktı. Yeni bir parti anlayışı, örgüt disiplini, daha yeni bir katılım düzeyi ortaya çıkardı. Kadın özgürlük çizgisine bağlanmış bir küçük burjuva özgürlük, eşitlik anlayışını aşan kadın özgürlük çizgisine bağlanmış bir ideolojik çizgi, bu çizgi temelinde yürüyen bir gerilla duruşu ortaya çıkardı. Dolayısıyla kadın özgürlüğüne ve gerillaya dayalı bir parti tanımı, yeni bir partileşme. Hem zihniyette, hem ideolojik çizgide hem de örgüt anlayışında ortaya çıkardı. Gerillayı bu değişime ve yenilenmeye dayanarak sürekli kıldı, devam ettirebildi. Gerillanın gelişimi önündeki engelleri, zorlukları bu temelde aştı PKK.

YENİLENME OLMASAYDI GERİLLA DEVAM ETTİRİLMEMEZDİ

Eğer böyle bir yenilenme olmasaydı ideolojik yenilenme ve örgütsel yenilenme yaşamasaydı kesinlikle gerillayı devam ettiremezdi. Çünkü 3. kongreye giderken zihniyet, tarz ve taktik bakımından mevcut gerilla düzeninde ciddi bir tıkanma vardı. O ölçü ve anlayışı devam ettirseydi gerillayı devam ettiremezdi. Gerillayı devam ettirebilmek ideolojik çizgide ve örgüt anlayışında yenilenmeyi getirmişti. Burada güçlü bir ideolojik yenilenme, yine örgütsel yeniden yapılanma ve yeni bir taktik anlayışı ortaya çıkardı PKK. Önemli bir değişim de budur. Bunu biz daha sonraki paradigma değişiminin bir ön adımı olarak tanımlayabiliriz. Aslında ilk doğuş dönemindeki reel sosyalizmi kısmen aşma ile üçüncü doğuş dönemindeki reel sosyalizmin paradigmasından kopma arasında 3. kongrenin ideolojik, örgütsel ve taktiksel alanda yaptığı değişiklikler, yenilenmeler orta bir halka, bir ikinci hamle oluyor.

Neden böyle oldu, bu değişiklikleri neye dayanarak yaptı? Gerillanın gelişimine dayanarak yaptı. Şunu gördü, ulusal demokratik hareketi geliştirmek, ulusal direnişi sürdürebilmek yani özgürlük ve demokrasi mücadelesini Kürdistan'da sürdürebilmek için gerilladan başka yol yoktu. Gerillayı sürekli kılacaksın, başka türlü propaganda yapmanın, başka türlü siyaset yapmanın, taktik mücadele yürütüp, gelişme sağlamanın imkanı yoktur. Zaten başka türlü taktikleri ele alan hiçbir örgüt başarılı olamadılar. 12 Eylül sistemi koşullarında 1980’li yıllarda gerillasız Kürdistan'da değil gelişme yaratmak, ulusal kimliği ifade etmek, eşitlik, özgürlük ve demokrasi gibi ilkelerden tutarlı olarak söz etmek, onun sahipliğini yapmak bile mümkün değildi. Bu bakımdan gerilla olmazsa olmaz kabilinden bir taktik duruştur. Gerillanın Kürdistan'da sürdürülebilmesi, Kürdistan koşullarında yenilmeyen, direnen başarıyla sürekliliğini sağlayan bir gerillaya ulaşabilmek için de ifade ettiğimiz ideolojik, örgütsel ve taktiksel değişiklikleri yapmak gerekti. O ideolojik değişiklikler yeni bir özgürlük, eşitlik ve demokrasi anlayışı olmadan buna uygun bir kadro ve örgüt anlayışı geliştirmeden de gerillayı devam ettirmek mümkün değildi.

Hiyerarşik devletçi düzenin aileci yaşam ölçüleriyle onun bir versiyonu olan reel sosyalizmin gerilla anlayışıyla, kadro ölçüleriyle dolayısıyla parti yaşamıyla, o partiyi ön gören kadro, komutan, savaşçı anlayışıyla Kürdistan'da gerilla mücadelesi sürdürmek mümkün değildi. Değil süreklilik sağlayan bir gerilla sürdürmek, dağa çıkmak bile mümkün değildi. Nitekim reel sosyalizmi esas alan komünist partilerle ilişkili olan hiçbir örgüt dağa çıkma, gerillacılığa adım atma cesaretini, gücünü gösteremedi. O zihniyet ve ölçüler Kürdistan koşullarında insanı dağa çıkartmıyordu, gerilla yapamıyordu. Dolayısıyla eğer gerillada ısrarlıysa, gerillanın gerçek kurtarıcı taktik olduğuna inanıyorsa o zaman gerillayı başarabilmek için de gerillayı sürdürecek yaşam ölçülerine, zihniyete, ideolojik ilkelere ulaşman gerekli. İşte o ilkelere ulaşma 3. kongrede yaşadı. Dolayısıyla o temelde bir yenilenme ortaya çıktı. Buradan oldu. Kürdistan'daki inkâr ve imha sistemini yıkma gerekliliği, Kürdistan özgürlük gerekliliği mevcut koşullarda bu ideolojik duruşu ve gerillayı gerekli kıldı. Başka herhangi bir şeyden değil.

Burada şöyle bir ikilem ortaya çıkıyor. Ya ulusal kimlik, ulusal kültür, özgürlük, eşitlik, demokrasi gibi ilkelerden vazgeçeceksin, ya ikiyüzlü olacaksın ya da onun sözünü edip, pratiğinden uzak duracaksın ya da eğer onlarda tutarlıysan o zaman onları sağlatacak bir taktik gerçekliğe ve o taktiği uygulayacak kadro komutan, savaşçı ölçülerine ulaşacaksın. Bu ölçüler bu gereklilik ideolojik, örgütsel, taktiksel anlayışta bir yenilenmeyi ve değişimi ortaya çıkardı. 3. değişim dönemi biliniyor. Önderlik 1993’ten itibaren başlattı. Stratejik değişim olarak birinci ateşkesle birlikte başlattı. O zamana kadar devleti yıkıp, yeni bir devlet kurma PKK’nin stratejisiydi. Ateşkes ilan etmek demek, “ben seni yıkmaktan vazgeçiyorum, senin belli değişimin temelinde seninle uzlaşarak, çözüm üretmek istiyorum” demektir. Bu anlamda Önderlik ve parti stratejik değişiklik yaptı. Önder Apo’nun ilan ettiği birinci ateşkes bu yönüyle bir stratejik değişimdir. Fakat o stratejik değişiklik kendine uygun taktikleri gerektirdi. O stratejiyi hayata geçirecek örgüt isterdi. O örgütü oluşturacak ideoloji isterdi. Bunların hiçbirisi 98’e kadar olmadı. Stratejik değişiklik teorik tanıma kavuşturulamadı. Dolayısıyla ideolojiye, örgüte ve taktiğe ulaştırılmadı. Çetecilik tarafından sabote edildi, engellendi.

Önder Apo bunu 98 yazında çok net gördü. Artık bu biçimde olmaz, dedi. Biz stratejik değişikliği gündeme getirdik ama onu ideolojik, örgütsel, taktiksel tanımlarına kavuşturup, bir örgütsel yapılanmaya dönüştüremedik onun için etkili bir biçimde uygulayamıyoruz. Bu nedenle stratejik değişimi tanımlamalıyız, köklü yapmalıyız, stratejik değişimin gerektirdiği ideolojik, örgütsel değişimi, taktik değişimini de ön görmeliyiz. Aslında Ağustos 98’den itibaren böyle bir süreci başlatma kararı aldı, onu tanımladı, ilan da etti. Buna uygun olarak 1 Eylül 1998’de üçüncü tek yanlı ateşkes sürecini başlattı. Ateşkes süreci içerisinde böyle bir değişim ve dönüşümü yaşamak istedi. Biliniyor, buna karşı uluslar arası komployla karşılık verildi. Bunu fırsat bilerek, Önder Apo’ya saldırı temelinde PKK’yi imha etmek istedi. Bu saldırı 15 Şubat komplosuyla bir noktaya vardı. Önder Apo’nun imhası gerçekleştirilemedi ama İmralı’ya taşınması gerçekleştirildi. İmralı koşullarına dayanarak aynı biçimde PKK’nin tasfiyesini gerçekleştirmek istediler. O temelde bir baskı, Önderlik ve hareketimiz üzerinde uygulandı.

İDEOLOJİK ARAYIŞ

Buna karşı Önderlik başlattığı süreci koşullar ne kadar zor olursa olsun onlara aldırmadan derinleştirerek, sürdürdü. Öncelikle yeni bir değerlendirme ortamı yaratmak istedi. Ateşkesi uzun süreli kıldı. Güçlerin güneye çekilmesini ön gördü. Böylece yeni bir stratejinin uygulanma zemini ile stratejik değişimi yapmanın zeminini, koşullarını olgunlaştırmaya çalıştı. Bu temelde de stratejik değişimi ve onun gerektirdiği ideolojik, örgütsel, taktiksel yenilenmeyi yaratma sürecine girdi. Öncelikle Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünü gerçekleştirecek demokratik Cumhuriyet çözümünü, demokratikleşme çözümünü koydu. AİHM savunması bu temelde Ortadoğu çapında Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümünü ön gören programdır. Bunu tanımladı fakat bu işin bir yanıydı. Egemen devletler nezdinde Kürt sorununun çözümü nasıl olacak, onu ön görüyordu. Bu çözümde Kürtlerin tutumu ne olacak? Ona tam cevap vermiyordu. Cevap vermemesi demek eski ulusal kurtuluş hareketleri gibi bir çözümü ön görmeyi içinde taşıyordu. O da dünyada tasfiye olmuştu, artık içinde bulunduğumuz koşullarda başarı şansı yoktu. Dolayısıyla bir çözüm olmuyordu. PKK’nin sürece dair düşüncede yeterince çözüm gücü olamama dediğimiz gerçeği böyle ortaya çıktı.

Burada yoğun bir ideolojik arayış, yoğun tartışma, inceleme çok üst düzeyde derin bir yoğunlaşmayı Önderlik yaşadı. Nihayet 2003 yazında bu noktada da çözümü buldu. Çözümü nerede buldu? Kapitalist moderniteyi eleştirmede buldu. Yani paradigma değişiminde buldu. Sosyalizmle devlet, demokrasi ile devlet arasındaki ilişkiye gerçekçi doğru çözüm getirmekte buldu. O zamana kadar sosyalizm de demokrasi de devlete bağlıydı. Devletçi sosyalizm, devletçi demokrasi vardı. Devletsiz ne sosyalizm ne demokrasi tanımlanabiliyordu. Oysa ki sosyalizm de bürokrasi de devletle çelişen olgulardır. Böyle ciddi bir teorik yanlışlık mevcut sosyalizm anlayışında teorik kuramında vardı, onu çözdü. Paradigma değişimi orada ortaya çıktı. Sosyalizmi devletten kurtardı, demokrasiyle bütünleştirdi. Demokrasiyi devletten kurtardı, devlet egemenliğinden kurtardı. Sosyalizmle birleştirdi. Böylece demokratik sosyalizm anlayışını, özgürlük, eşitlik ilkeleriyle demokrasi ilkesi arasındaki bütünlüğü ortaya çıkardı. Bu tarihsel önemde bir düşünsel gelişmedir.

Bütün insanlık tarihinde eşitlik, özgürlük demokrasi mücadelelerinin tarihinde çok önemli, tarihi bir düşünsel gelişmedir. İnsanlıkta ilk defa oluyor. Altı bin yıllık devletçi uygarlık döneminde ve bu devletçi sisteme karşı mücadele eden özgürlük, eşitlik ve demokrasi hareketlerinin tarihinde ilk defa gerçekleşen bir düşünce düzeyidir. Şimdiye kadar bütün özgürlükçü eşitlikçi düşünceler kendilerini devletle birlikte tanımladılar. Çözümlerini devlet olmakta gördüler. Dolayısıyla da hiçbirisi başarıya gidemedi. Çünkü baskı ve sömürü aracıyla özgürlük, eşitlik ve demokrasi olamaz. Özgürlük ve eşitlik kendinde ait araç gerektirir, işte Önderlik o aracı buldu; demokrasiyi.

Özgürlüğü ve eşitliği demokrasiyle birleştirdi. Böylece sosyalist teoride paradigma değişimini ortaya çıkardı. Bu değişime dayalı olarak da yeni bir sosyalizm tanımı ortaya çıkardı. Demokratik sosyalizmi tanımladı. Demokratik sosyalizmin pratikleşmesi olarak devlet ve iktidarı araç olmaktan çıkartarak, demokratik Konfederalizmi tanımladı. Yani toplumların devlet olarak örgütlenmediği bir örgütsel sistem içinde baskı, sömürü, eşitsizlik ve adaletsizliğin olmadığı bir toplumsal örgütlenme sistemi. Bütün toplumsal kesimlerin kendi demokratik örgütlülüklerini sağlayarak, konfederal ilişki diyebileceğimiz bir ilişki sistemi içerisinde birbiriyle bağlandığı bir toplumsal örgütlenme sistemini tanımladı. Dolayısıyla da sosyalist toplumu buraya dayandırdı. Bunu demokratik Cumhuriyet tanımıyla yani demokratik özerklik çözümüyle birleştirerek, Kürt sorununa yeni bir çözüm programı, stratejisi ve taktiği ortaya çıkardı. Bunu sadece Kürt sorunu için de değil, bütün toplumsal sorunlar için uygulanabilir kıldı. Kadın özgürlük sorunu için, sınıflar arası eşitsizlik mücadelesini gidermek için, bütün diğer ulusal, etnik sorunların çözümü açısından çözüm üretici bir teorik sistem yani program, strateji ve taktik olarak tanımladı. Böylece yeni bir sosyalizm teorisi ortaya çıkardı.

Cins sorununa ve ulusal sorunlara çözüm üretecek, toplumsal eşitsizliklere, adaletsizliklere, sorunlara çözüm üretecek yeni bir teori yarattı. Bu ideolojik paradigma değişimi temelinde köklü bir ideolojik yenilenmeyi ifade ediyor. Buna göre de bir yeniden örgütsel yapılanma tanımladı. Öncü partiyi, PKK’nin yeniden inşasını bu teoriye göre tanımladı. Toplumun demokratik Konfederalizm ilkeleri temelinde yediden yetmişe örgütlülüğünü tanımladı. Meclislere dayalı bir toplumsal örgütlenme ve yönetim sistemini geliştirdi. Silahlı mücadeleyi, savaşı buna göre yeniden tanımladı ve meşru savunma çizgisini tanımladı. Meşru savunmadan öteye her türlü şiddeti cinayet olarak tanımladı. Silahlı direnişin ancak meşru savunma ölçülerinde olmasının sorunlara çözüm üreteceğini ortaya koydu. Böylece ideolojide paradigma değişimi ve ilkesel yenilenme, buna dayalı bir Kürt sorununa demokratik Konfederalizm çizgisinde bir çözüm programı, bunu gerçekleştirecek yeni bir mücadele stratejisi, meşru savunma çizgisine dayanan siyasi mücadele stratejisini, bunları hayata geçirecek serhildanından, gerillanın her türlü biçimine kadar çok zengin bir mücadele biçimini ve taktiğini ortaya çıkardı, tanımladı. Bu temelde partinin yeniden yapılanma inşasını parti inşasına dayalı olarak halkın ekonomiden, kültürden, öz savunmaya kadar her alandaki örgütlülüğünü başta kadın ve gençlik örgütlülüğü olarak tanımladı. Bu yeni bir stratejik tanım oldu, yeni bir teorinin ortaya çıkmasına oldu. Buna göre de örgütsel yeniden yapılanma gündeme geldi. Böyle köklü bir yenilenme ve değişimi bu 3. partileşme hamlesi sürecinde PKK yaşadı.



Neden böyle oldu? Bunun da nedeni birinci ve ikincisinin aynısıdır, Kürdistan gerçeği, Kürt sorununu çözme gerçeğidir. Kürt sorunu öyle bir sorun ki Kürdistan gerçeği öyle bir gerçeklik ki dünyada var olan anlayış ve modellerle gerçekleşmiyor. Onları olduğu gibi alıp, taklit etmekle bir adım atamıyorsun, herhangi bir çözüm bulamıyorsun. Somutu iyi anlamak ve ona göre yaratıcı yol-yöntem açığa çıkartmak, düşünce, strateji, taktik ve eylem çizgisi geliştirmek gerekiyor. İlk özgürlük hareketi doğarken reel sosyalizm ölçülerinden uzaklaşmak gerekti, nihayet o kadar uzaklaştı. Gerillayı geliştirme, süreklileştirme gündeme geldiğinde yeni bir gerilla anlayışı, dolayısıyla yeni bir ideolojik, örgütsel ve taktiksel anlayış gerektirdi. 3. kongrede 80’lerin ortasında PKK bunu yaptı, Kürt sorununun çözüm sürecinde çözüm bulabilmek için ya da sosyalizmin ön gördüğü sosyal çözümlerle, ulusal kurtuluşlar için ön görülen çözümler herhangi bir çözüm üretmedi. Onun için yepyeni bir yaklaşım, program ve tüzük gerekti. İşte o da 98-2004 yılları arasında yaşanan paradigma değişimi, ideolojik yenilenme ve yeniden yapılanma gerçeğini ortaya çıkardı.

Burada şu zorlayıcılık vardı, pratiğin zorlayıcılığı vardı, pratik zorlanma karşısında zorluk var, deyip, yenilgiye uğrar, vazgeçersen yeniyi yaratamazsın. Önder Apo vazgeçmedi, ısrarlı oldu. Zorluklar ne olursa olsun onları aşalım, dedi. İkincisi zorlukları aşacak, onlara çözüm üretecek bir zihniyet değişimi, devrimi yaratamazsan, o gücü gösteremesen de gelişme sağlayamaz, yenilirsin. Önder Apo orada da yenilmedi. Değişimi gerçekleştirecek, zorlukları aşacak zihniyet devrimini yapma gücünü gösterdi.

PKK BİR KİMLİKTİR

-PKK hala Kürdistan İşçi Partisi ismini taşıyor. PKK’nin Sosyalizm, Marksizm anlayışı ve anti-kapitalist, anti-emperyalist kimliği nedir? Bu konuda birçok spekülasyon yapılıyor, siz ideolojik kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

--Değişimleri izah etmeye çalıştım. Üç doğuş sürecinde de PKK’nin var olan sosyalizm anlayışından ve bir de kendisinin yürüttüğü anlayışlardan yaşadığı yenilenme ve değişiklikleri izah etmeye çalıştım. PKK bir kimliktir. İşçi partisi ismi hareketimizin bir kimliğidir. Bir Önderliksel doğuşu ifade ediyor. On binlerce şehidi tanımlıyor, bir halkı tanımlıyor. Her gün milyonlarca insan sokaklarda “PKK halktır, halk burada” diyor. Bir halkın kimliğidir. Kürt halkının iradeli, iddialı, özgür var oluş ve yaşayışının adıdır. Dolayısıyla bu kimlik elbette devam edecek, yaşayacak. Acaba geçen yıllarda değişebilir mi diye denedik. Değişemediğini gördük. Değiştirmeye çalışmanın tehlikeler arz ettiğine de tanık oldu. Değişmedi, ya var olacak ya olmayacak. Öyle bir gerçeklik yaşanıyor. Yani değiştirmeye kalkmak yok olmaya götürüyor. Bu Kürt halkına, Kürdistan'a dayatılan inkâr ve imhayla bağlı bir olay ve doğrudur da. PKK dışında Kürdistan'da bir özgürlük duruşu olamaz. PKK’den vazgeçersen o zaman özgürlük duruşu ortadan kalkar o da imha ve inkâr demektir. Dolayısıyla PKK’nin Kürt insanının ve halkının özgürlük bilinci, ruhu, ölçüsü, duruşu kimliği olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu büyük bir mücadeleyle, kanla, terle gerçekleşmiş bir olgudur. Değiştirmek mümkün olmuyor. Hiç kimse de bundan sonra denememeli. En azından önümüzdeki süreçler açısından denenmemelidir. Tarihin ileri süreçleri ne getirir, o ayrı bir konu.

PKK’nin çeşitli kategorilere dair anlayışlarında ne tür değişiklikler olduğu, kendini nasıl tanımlıyor? Biz bir sosyalist hareketiz tabii ki. Fakat reel sosyalizmin devamı değiliz. Ya da 19. ve 20. yüzyıl sosyalizmini olduğu gibi devam ettiren bir hareket değiliz. Köklü değişim ve yenilenmeler sosyalizmde yaşadık. En esaslısı paradigma değişimidir. Devletçi iktidarcı sosyalist çizgiyi, ideolojiyi doğru bulmuyoruz. Onun başarısı olmayan bir yanlışlık, yanılgı olduğunu değerlendiriyoruz. Bunu tarihsel sürecin değerlendirmesinden çıkarıyoruz. Dolayısıyla ispatlıyoruz. Somut eleştiri ve kanıtlarımız var. Bu anlamda 19. ve 20. yüzyıl sosyalizminin yarattığı teorik anlayışlardan uzaklaşmış durumdayız. Yani sosyal demokrasiden, ulusal kurtuluşçuluktan, yine Sovyet sosyalizmden uzağız. Hepsini eleştirdik, devletçi iktidarcı paradigmayı aşamayan, sosyalizmler olduğu için hiyerarşik devletçi sistemin birer mezhebi olarak değerlendirdik. Geriye dönüşü Sovyet sosyalizminin çözülüşünü, ulusal kurtuluş ile sosyal demokrasinin, kapitalizmin liberalizmiyle birleşmesini de buraya bağladık. Paradigmaları ayırdık. Söylemde veya pratik uygulamalardaki bazı ayrılıklar süreçle ortadan kalkıyor, yeniden esasta birleşiliyor, devlet ve iktidarda birleşiliyor. Nitekim bu birleşme gerçekleşti. Bu bakımdan o anlayışların hepsinden uzağız. Onun için kendimizi ayrı bir sosyalizm olarak tanımlıyoruz.

SOZYALİZMİN DEVLETLE İLİŞKİLENDİRİLMESİNE KARŞIYIZ

Önder Apo bilimsel demokratik sosyalizm dedi buna. Daha çok demokratik sosyalizm olarak tanımlıyoruz. Sosyalizmin devletle ilişkilendirilmesine karşıyız. Demokrasiyle ilişkilendirilmesi, birleştirilmesini doğru buluyoruz. Ancak sosyalizmin özgürlük, eşitlik ilkelerinin demokrasiyle birleştiği zaman hayat bulacağına, toplum yaşamında gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bunun nasıl bir sistemle pratikleşeceğine dair de düşüncelerimiz var, Önder Apo onu da geliştirdi. Demokratik komünalizm dedi ya da demokratik Konfederalizm sistemi olarak tanımladı. Bu anlamda demokratik sosyalist ideolojiyi esas alıyor. Geçmiş sosyalizm tanımlarından farkımız, bir sosyalizmi demokrasiyle birleştirmek, devletten ayırmak olduğu gibi, bir de sosyalizmin özgürlük ve eşitlik arayışlarına da farklı içerikler getiriyoruz. Dünyada ortaya çıkmış, düşünce olarak savunulmuş, pratikleşmiş bazı pratiklerden ya da düşüncelerden de ayrıyız.

Örneğin eşitliği küçük burjuva tarzda salt eşitlikçilik olarak görmüyoruz. Bunu Lenin çeşitli güçler de düşüncede eleştirdiler. Küçük burjuva salt eşitlikçiliği bir tehlike olarak gördüler. Fakat pratikte aşamadılar onu. Sovyet pratiği aşamadı. Birebir hepsini aynılaştıran eşitlikçiliği doğru bulmuyoruz. Bu çok tehlikeli. Önder Apo ona firavun eşitlikçiliği dedi. Köleleştirmeyi andırıyor. En geride, en altta, yoksullukta eşitleştirme oluyor. Zenginlikte, büyümede, geliştirmede eşitleştirme değil. Zenginlikte, büyümede, gelişmede eşitleşmekten kastımız şudur, herkesin yeteneğini sonsuz katabilmesi, ihtiyacı kadar kullanması. Öbürü niye bu kadar kullanıyor, herkese bir tas çorba eşitlikçiliği değil bizim eşitlikçiliğimiz. Özgürlükte de öyledir. Özgürlüğü de burjuva liberalizminin anlayışından tümden koparıyor. Özgürlük anlamında her türlü keyfiyeti reddediyoruz. Özgürlüğü disiplin, örgütlülük ve sorumluluk olarak tanımlıyoruz. Sorumluluk bilinci, disiplinli, örgütlü davranış ve başarılı çalışma tarzı olarak özgürlüğü tanımlıyoruz. Birey ve toplum özgürlüğünü böyle ön görüyoruz. Bu anlamda içerik olarak özgürlük ve eşitlik kavramlarında da var olanlara eleştirimiz var, bizim kendi içerik tanımlamamız var. Bunlar temelinde demokratik sosyalizmi bir ideolojik kimlik olarak tanımlıyoruz. Bunun geniş teorik tanımı yapıldığı gibi örgütlenmesi, bir kişide ve partide şekillendirmesi de vardır ve yeni PKK militanlığı ve yaşamı buna göre oluşuyor. O temelde pratikleşmeye de çalışıyoruz.

MARKSİZMİ REDDETMİYORUZ

Marksizmi reddetme gibi bir durumumuz olamaz. Fakat biz o klasik Marksistler gibi kendimizi Marksist olarak tanımlamıyoruz. Marksizmin bir devamıyız ya da değiliz de demiyoruz. Önder Apo’nun anlayışına göre neolitikten bu yana doğal komünal toplum değerlerinin demokrasi mücadelesi temelinde günümüze kadar yürüttüğü, geldiği bir süreç var. Buna özgürlük ve demokrasi mücadelesi tarihi diyoruz. Bu tarih içerisinde çok çeşitli düşünce akımları ortaya çıkmış, bunlar örgüte dönüşmüş, eyleme dönüşmüş. Dünyanın değişik yerlerinde ayaklanmalar, eylemler olmuş, pratikleşmiş ve günümüze kadar gelmiş. Tarihin çeşitli kesimlerine uzun süreli damgasını vuran özgürlük hareketleri olduğu gibi kısa süreli olanlar da olmuş. Dinler, felsefeler gelişmiş. Marksizm bu özgürlükçü demokratik gelişmelerin 19. yüzyılın ortasında ortaya çıkan kapitalizme karşı özgürlük ve eşitliği yaratma iddiasını taşıyan son büyük çıkışı oluyor. Marksizmi öyle tanımlıyoruz.

İnsanlığın özgürlük, eşitlik mücadelesinde önemli bir tarihsel dönemeci oluşturuyor. Büyük bir harekettir. Uğrunda milyonlarca insanın mücadele ettiği hatta yüz binlerce, milyonlarca insanın canını verdiği bir harekettir. 20. yüzyılın ortasında dünyanın bir numaralı ideolojik akımı haline geldi. Bu biçimde insanlık tarihini etkiledi. Öyle basit ele alınacak bir ideolojik akım değildir. Fakat şimdi bir gerileme ve düşüşü yaşıyor. 19. ve 20. yüzyıl içerisinde ortaya çıkardığı gelişmelerin önemli bir bölümü 20. yüzyılın sonunda çözüldü, çöktü. Biz bunun nedenlerini çözümledik. Marksist hareket içinden çıktık, ondan etkilendik, tümüyle öyle olmasa da. Marksizmin ulus ve sınıf mücadelesinden etkilenerek ortaya çıkan bir hareketiz. Fakat süre içerisinde hem Kürdistan'daki pratik gelişmelerin etkisiyle hem de reel sosyalizmin çözülüşünün sonuçlarının etkisiyle yeni düşünceler geliştirdik. Önder Apo baştan itibaren böyle özgürlüğü taşıyan bir Önderliksel çıkış oldu.

MARKSİZMDEN AYRILMADIK, MARKSİZMİ AŞTIK

Kısmen ilk birinci doğuşta reel sosyalizmden ayrıldı. 80’lerin ortasında ikinci partileşme hamlesinde biraz daha ayrıldı. Üçüncü partileşme hamlesi ya da üçüncü Önderliksel doğuş ise Marksizme tutarlı, kapsamlı eleştirileri ve özgürlük, eşitlik ilkelerini Marksizmin ön gördüğü teorik yaklaşımdan ayrı ön görme durumunu ifade ediyor. O düzeye getirdi. Bu anlamda kapsamlı eleştiriler temelinde yeni bir zihniyet, yeni bir teorik anlayış, özgürlük ve eşitlik ilkelerinin içeriğini yeni bir anlayışla doldurma durumunu yarattı Önderlik ve PKK. Bu bir gerçektir. Bu anlamda Marksizmin ilkelerini olduğu gibi savunan bir hareket değiliz. Marksizmden doğduk, içinden çıktık, onunla ilişkili olduk, ondan adım adım kopuldu, o aşıldı. Markizmden ayrılmadık. Marksizmi reddetmiyoruz, Marksizmi aştık.

Önder Apo Marks düşüncesini ve gerçeğini aştı. Onun hata ve eksikliklerini ortaya çıkardı ve onların yerine doğrular koydu. Yine Marksizmin 19. ve 20. yüzyıla özgü olan dolayısıyla eskiyen ilkelerini de aştı, onun yerine de yenilerini koydu. Ama onun var olan doğrularını da alıyor. Onun gibi dinde, felsefede var olan doğruları da alıyor. Yani biz PKK hareketi, Apo'cu hareket neolitikten bu yana var olan bütün doğal komünal toplum değerleri, düşünce yapısıyla bütün demokrasi ve özgürlük mücadelelerin birikiminin 21. yüzyılda oluşmuş bir sentezidir. Biz he

0 yorum:

Heval

Kurdish Music