Osmanlı Öncesi Kürtler

EĞİL BEYLİĞİ:

Eğil Beyliğinin kurucusu Mırdasîlerden Seyyid Hüseyin-el A'rac (topal) oğlu Pîr Mansur'dur. Pir Mansur, önceleri Hakkari'de oturuyordu. Sonradan, Eğil kalesi yakınlarındaki Piran (şimdiki Dicle ilçesi merkezi) köyüne yerleşti. Burada ibadetle uğraşıyor, halkı, dinin kurallarına uymaya, yöneltmeye çalışıyordu. Müridleri gittikçe çoğaldı. Ölünce, yerine Pîr Musa geçti. Köyde büyük bir tekke yaptırdı. Ünü, Mırdasîler ve diğer aşiretler arasında yayıldı. Bu da ölünce, yerine Pîr Bedir geçti. O dönemlerde dervişlik postu, saltanat tahtının ilk basamağı idi. Gittikçe müridleri çoğalan, güçlenen Pîr Bedir, Mırsâdî ve diğer aşiretlerin desteğiyle Eğil kalesini ele geçirdi. Kaleyi kimden aldığı hakkında bilgi yok. Ancak, Pîr Bedir'in Eğil hakimiyeti uzun sürmemiş, bir süre sonra kale Selçuklular'ın eğemenliğine geçmiştir.

Şerefname'ye göre, "Pîr Bedir, Selçuklular'ın elinden kurtulup da kaçmayı başarınca Meyyafarkîn'e (bugünkü Silvan) gitti ve bu şehrin hükümdarı Emîr Hüsameddin'in egemenlik alanına sığındı. Selçuklu Sultanı Alp Arslan'ın komutanı Emîr Artuk'un Meyyafarkîn kalesini istila edişi sırasındaki çarpışmada şehit oluncaya kadar da orada gizlenerek yaşadı" (...) "Pîr Bedir'in karısı o sırada hamileydi. Bütün umutlar buna bağlandı ve Mırsadîler'in gözleri, doğacak çocuğun cinsiyetine döndü. Mırsadî aşiretinin ileri gelenleri ve başları bu hamile hanımın evine gelip doğum haberlerini soruyor ve şöyle diyorlardı:'Allah bize nasıl bir çocuk lütfetti; oğlan mı, kız mı?' Günün birinde yine her zaman gibi evin önünde toplanmışlardı. O sırada evden bir adam çıktı ve kendilerine Türkçe olarak ve daha önce aralarında tesbit etmiş oldukları parolayla şöyle dedi: 'Çok şükür Hüdâ'ya, istediğimizi bulduk' (*). Bunun üzerine bu asil çocuğun adı 'Emir Bulduk', daha sonra Eğil hükümdarının adı ve lakabı da 'Buldukanî' oldu."(3) Emir Bulduk ergenlik çağına gelince beylik makamına getirildi. Ölünce, yerine sırasıyla Emir İbrahim, Emir Muhammed geçtiler. Emir Muhammed'in üç oğlu vardı. Bunlardan Emir İsa, eğil'de yönetimi ele aldı; Emir Timurtaş, Bağın kalesiyle Palo dolaylarının; Emir Hüseyin de Berdene kalesiyle Çermik yöresinin beyi oldular.

Emir İsa'dan sonra oğlu Şah Muhammed ve bunun da ölümüyle çocuklarından Kasım Bey, eğil hükümetinin başına geçti. Şeref Han'a göre Kasım Bey, "cesarette, bilimde, edebiyatta, güzel ahlakla ve iyi karakterde tekti; güzel yönetiminde, halkı idare etmekte ve gönüllerini kazanmakta bir bayraktı; Kürdistan hükümdarları arasında onun bir benzeri yoktu. Akkoyunlu hükümdarlarının saltanatı zamanında şanı yükseldi ve değeri arttı. O kadar ki, Akkoyunlular kendisini komutan ve çocuklarından birine mürebbi olarak tayin ettiler. Bu yüzden halk arasında 'Lala Kasım' diye tanındı."

"Meşhur olaylardan biri şudur: Şah İsmail-i Safevî 913 (m.1507) yılında Diyarbekir'i istila ettiği zaman bu Lala Kasım kendisine bağlılığını sunmadı ve asla boyun eğmedi; tersine ona karyı son derece muhalefet etti. Bu yüzden Han Muhammed Ustaclu büyük bir orduyla üzerine yürüdü ve Eğil kalesini kendisinden alarak, Kızılbaşların komutanlarından biri olan Mansur Bey'e verdi. Eğil kalesi yedi yıl onların yönetiminde ve tagallübünde kaldı." (4). Kasım Bey, Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'e sığınmış, Çaldıran savaşından sonra Eğil kalesini Kızılbaşlardan geri almıştır.
------------------------------ ------------------------------------


ÇERMİK BEYLİĞİ:

Çermik beyliğinin kurucusu, Mırdasî Emir Muhammed'in oğlu Emir Hüseyin'dir. Bu Emir, babasının sağlığında Berdenc kalesi ve Çermik yöresi valisi bulunuyordu. Babası ölünce, bu bölgede, beyliğini kurdu. Ölünce yerine oğlu Emir Seyfeddin, bu da ölünce oğlu Şah Yusuf, bunun da ölümüyle oğlu Velat Bey, sonra da Şah Ali Bey ve bunun da ölümüyle beyliğin yönetimi oğlu Muhammed Bey'e geçti.

Muhammed Bey, Çermik yöresini Kızılbaşların elinden kurtarmış, Diyarbakır'ın Osmanlı Birliğine katılışı sırasında da Yavuz Sultan Selim'den bir sultanlık emirnamesi alarak beyliğini sürdürmüştür.(5).
----------------------------------------------------------------


ATAK BEYLİĞİ:

Beyliğin kurucusu Zırkanlı Mir Mahmud oğlu Ahmed Bey'dir. Kendisi Şah İsmail'in çağdaşıydı. Şah İsmail Diyarbakır bölgesini istila ederken, onun elinden de Atak Kalesi'ni ve dolaylarını almış, Kaçar oymağına vermişti. Zırkanlılar burasını terk etmek, başka yörelere göçmek zorunda kaldılar. Bu durum Çaldıran Savaşı'na kadar sürdü. Bu savaşta Şah İsmail yenilip Diyarbakır Valisi Ustaclu Muhammed Han öldürülünce, diğer bey ve aşiretler gibi Zırkanlılar da harekete geçtiler. Elverişli durumdan yararlanarak, "Mılh" adıyla bilinen ve Atak kalesine yakın olan yıkık bir kaleye gelip yerleştiler. Mevsim kıştı, Kaçar Beyi durumdan kuşkulandı. "Mılh"a yerleşmenin sebebini sordurdu. Onlar da "Mırdasî aşiretiyle aramızda eski husumet öve köklü düşmanlık vardır. Onların bu kış, soğuk ve kar ortasında bize saldırıp çocuklarımızı ve ailelerimizi esir almaları uzak ihtimal değildir. Bunun için, soğukların hafifleyeceği ve karların eriyeceği bahar mevsimine kadar bu yıkık kalede kalmamıza izin verilmesini istirham ediyoruz." cevabını verdiler. Atak valisi bunlara acıdı ve kışı orada geçirmelerine izin verdi. Zırkanlar, Atak'ı geri almak için çalışmalara başladılar. Tırmanmakta kullanmak için, direklerden ve iplerden merdivenler hazırladılar. Uygun buldukları bir gece, aşiretin iyi savaşan kahramanlarından bazıları, kalenin surlarına tırmanarak burçlara ve kale duvarlarına ip bağlamak suretiyle merdiven dikmeyi başardılar. Arkasından Zırkan yiğitleri kaleye çıktılar ve Kızılbaş muhafızlarını kılıçla yok ederek, başlarını ibret olsun diye kesip çeşitli yerlere astılar. Kadınları ve çocukları kaleden çıkardılar. Ahmed Bey'i getirtip başlarına eskisi gibi hükümdar yaptılar.

"Ahmed Bey, Sultan Selim Han'ın emirnamesi gereğince, miras kalmış ülkesinde bir süre hüküm sürdü. Ölüm kendisini yakaladığında üç erkek çocuğu vardı: Şahım Bey, Yusuf Bey ve Mahmud Bey. Fakat bu kardeşler, kendi aralarında birinin hükümdarlık yapmasına razı olmadılar; anlaşmazlığa düşüp birbirlerine şiddetli hasım oldular. Sonunda Sultan Selim Han'ın eşiklerine gitmek konusunda anlaşmaya vardılar ve İstanbul'a gittiler. Orada, vilayetin kardeşler arasında taksim edilmesi ve bir kısmının Sultanlığın özel mülklerinin yönetimine verilmesi konusunda Sultanlık Divanı tarafından bir yazının gönderilmesi kararlaştırıldı.

Kardeşler, Atak vilâyetinin gelirlerini yazacak bir yetenekli kimsenin tayini konusunda Diyarbekir Beylerbeyi adına bir padişahlık hükümü çıkarttılar. Bu hüküm gereğince, bazı köylerden ve tarlalardan elde edilen gelirden 60.000 Osmanlı akçası tutarında bir miktarın zeamet yoluyla Mahmud Bey'e, 110.000 Osmanlı akçası tutarındaki bir miktarın zeamet yoluyla Yusuf Bey'e verilmesi; Rabıt nahiyesi, Meyyafarkîn ve Cıska köyü ile, kâfirlerden alınan haraç malların da padişahlığın özel emlakine katılması kararlaştırıldı. Ayrıca Şahım Bey'e de, 200.000 Osmanlı akçası tutarında bir miktarın sancak olarak verilmesine kerer verildi."(6)
-----------------------------------------------------------


TERCİL BEYLİĞİ:

Bu beyliğin kurucusu Zırkanlı Şeyh Hasan oğlu Seyyid Hüseyin'dir. Seyyid hüseyin, Emir Artuk'un kızıyla evlenmiş ve kendisine Tercil ve yöresinin yönetimi verilmişti. Seyyid Hüseyin ölünce, yerine oğlu Ömer Bey geçti. Kendisi Uzun Hasan'la çağdaştı. Onun güven ve sevgisini kazanmış bir beydi. Uzun Hasan, Ömer Bey'in kızıyla evlendi. bu karısından Zeynel adlı oğlu oldu. Zeynel gelişip büyüyünce, Mihranî ve Nuşat ("Boşat" olmalı) yöreleri de Tercil'e bağlanarak yönetimi kendisine verildi. Ömer Bey de Bitlis ilinin vali ve muhafızlığına atandı.

Ömer Bey ölünce, yerine oğlu Budak Bey geçti. Uzun Hasan'dan sonra Akkoyunlu hükümdarı olan Sultan Yakub döneminde de bu görevi sürdürdü. Tercil ve buraya bağlı yerlerin yönetimi de kendisine bağlanmıştı. Budak Bey 43 sene yaşadı. 1506'da ölünce yönetimi, oğlu Ahmed Bey aldı. Şah İsmail, 1508'de Diyarbekir bölgesini istila ederken yapılan savaşlardan birinde şehid oldu. Yerine kardeşi Ali Bey, onun da ölümüyle yerine diğer kardeşi Şemsi Bey geçti. Çaldıran savaşından sonra Safeviler'le yapılan savaşlara katıldı. Osmanlı birliğine katılmayı isteyenler arasında Şemsi Bey de vardı. Yavuz Sultan Selim Tercil kalesinin yönetimini bir fermanla yine kendisine verdi. Ölünce, yerine oğlu Haydar Bey geçti.(7)

Tercil, Hazro'non beş kilometre güneydoğusunda bulunmaktadır. Halen harap bir durumdadır. Bugünkü Hazro beyleri, Tercil beylerinin soyundan gelmedir.
-----------------------------------------------------------------------


KULP BEYLİĞİ:

Kulp bölgesinde, başta Süleymanî (Sılêmanî) aşireti olmak üzere, Banukî, Hevêdî, Dılhiran, bociyan, Zilan, Besyan, Zıkzıyan ve Berazan aşiretleri bulunuyordu. Safevîler döneminde, bu aşiretlerin oybirliğiyle Kulp Beyliği'ni Emîr Diyadîn yönetiyordu. Emîr Diyadîn, Ustaclu Muhammed Han ile iyi münasebetler içinde olmayı politika edinmiş, Muhammed Han da Emîr Diyadin ile iyi ilişkiler kurmayı uygun bulmuştur. O kadar ki, kızı Bîkes Hanımı Emîr Diyadin'le evlendirerek bu dostluğu akrabalık bağlarıyla daha da kuvvetlendirmiştir. Emîr Diyadin'in erkek çocuğu yoktu. Kardeşi Şeyh Ahmed'in ise dokuz oğlu vardı. Bunlardan Şah Veled Bey, yaşı ilerlemiş bulunan amcasının yerine geçmek istedi. Emîr Diyadin, muhammed Han'dan yardım diledi. O da kendisine istediği kuvveti gönderdi. Taraflar arasında başlayan savaşta Şah Veled Bey yenildi. Kurtuluşu Şam taraflarına kaçmakta buldu. Kardeşlerinden Ömer Şah, Sosın ve Cihangir beyler öldürdüler.

Çaldıran savaşı sonrasında, Besyan aşireti reislerinden Ali Fîrî adında bir adam Meyyafarkîn kalesine saldırıp burasını Kızılbaşlardan aldı. Şam'da bulunan Şah Veled Bey'e haber göndererek durumu bildirdi. Şah Veled Bey, haberi alır almaz derhal hareket etti. Gelip beyliğin idaresini eline aldı. Burada çok tutunamadı(8). Kulp kalesine giderek bu kale ile buraya bağlı köylerin yönetimiyle yetindi. Yönetimi 13 yıl sürdü. Ölünce yerine oğlu Ali Bey geçti. Ali Bey'in yönetimi 1572-h.980 yılına kadar sürmüştür(9).

------------------------------------- --------------------------------
(*) Tırnak içindeki sözler, Farsça olan kutaptan aynen Türkçe olarak yazılmıştır.
(3) Şeref Han, Şerefname,Mehmet Emin Bozarslan çevirisi, c.1, sh.204-205
(4) Şeref Han, a.g.e., sh.206-208.
(5) Şeref Han, a.g.e. sh.216-217; Dr. Fritz, Kürtler, sh.182-183
(6) Şeref Han, a.g.e. sh.274-276; Dr. Fritz,a.g.e. sh.216-218
(7) Şeref Han, a.g.e. sh. 278-280; Dr. Fritz, ayni eser, sh. 219-223.
(8) Bunun nedenleri için Bkz. Şerefnâme, c.1, sh. 297-298.
(9) Şeref Han, a.g.e. sh. 2929-298.

0 yorum:

Heval

Kurdish Music