İlker Başbuğ da şansını denemek istiyor

KCK Yürütme Konseyi Üyesi ve Halk Savunma Merkezi Başkanı Duran Kalkan, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un da şansını denemek için Güney Kürdistan'a yönelik kara operasyonu düzenleyebileceğini söyledi. Amerika'nın Türkiye'yi PKK üzerinden Ortadoğu savaşı içerisine daha fazla sokmak istediğini belirten Kalkan, sorularımızı yanıtladı.

Gerilla cephesindeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu bir yılın askeri bilançosu açıklansa görülecektir son 9-10 yıllık süre içerisinde en yoğun operasyonların yapıldığı yıl bu geçen bir yıllık süreç olmuştur. Yani sınırötesi operasyon tezkeresi temelinde geliştirilen saldırı süreci son 10 yılın en yoğun operasyonlarına sahne olmuştur. Peki hani sonuç? Nerede gerilla bitirildi, nerede gerilla etkisizleştirildi. Tam tersine geçen yılı aşacak oranda Kürdistan eyaletlerinde, bölgelerinde gerilla direnişi eksiksiz geliştiği gibi Karadeniz ve Akdeniz'e de başarıyla açılım sağlandı. Karadeniz ve Akdeniz gerillası en büyük performansı bu 2008 yılında gösterdi. Yine şehir gerillacılığında giderek artan bir açılım var. Bırakalım sınırlandırılmasını ya da zayıflatılmasını, gerillanın daha çok genişlediği, Karadeniz'e, Akdeniz'e, şehirlere, metropollere daha çok açılım sağladığı bir yıl yaşandı. Güney'de de direniş aynı biçimde oldu. Kuzey'de operasyonlar nasıl başarısız olduysa Güney'de de öyledir. İster hava saldırısı olsun, ister topçu atışı hepsi boşa çıkarılmıştır. Daha önceki yıllara göre sınırötesi operasyon tezkeresi ardından gelişen gerilla direnişinin performans olarak çok daha etkili ve güçlü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir kere sınırötesi operasyon tezkeresinin ölü doğmasını sağlamıştır.

Nasıl? Gabar ve Oramar eylemleriyle tezkerenin boşa çıkartıldığını mı düşünüyorsunuz?

Gabar eylemi Türkiye'yi sarsmıştır. Oramar eylemi ise sınırötesi operasyon tezkeresinin hiçbir sonuç vermeyeceğini daha ilk günden gerillanın sert darbeleri altında ezilip gideceğini hem Türkiye kamuoyuna, hem de uluslararası kamuoyuna açık göstermiştir. Nitekim bunu herkes böyle değerlendirdi. Sınırötesi operasyon tezkeresinin Kürt gerillası tarafından büyük bir tepki ve saldırıyla karşılandığını dış basın yazdı. Bunu herkes biliyor. Oramar'ın Kürt halkında, demokratik kamuoyunda nasıl bir coşku yarattığı ortadayken gerici çevreleri de nasıl kahrettiği yine ortadadır. H�l� Oramar'ın psikolojik etkisinden Türk ordusu kurtulmuş değil.

Zap'ı zapt edemediler, sonrasında kara harekatı düzenlendi...

Evet, kış şartlarında, 20 Şubat'ta Güney Kürdistan'a dönük hem de özel kuvvete dayalı askeri operasyon herhalde Türkiye tarihinde ilk defa oluyor. 25 yıllık savaş tarihimizde de ilk defa gerçekleşen bir saldırıyı işaret ediyor. Biz daha çok mart başında saldırı olur diye bekliyorduk. Fakat her zaman olabilir diye de hazırlıklarımız vardı. 20 Şubat'ta olan saldırıyı da bu hazırlıklara dayanarak karşıladık. Gerilla direnişi karşısında Türk ordusunun planları boşa çıktı. Zap kuşatılamadı. Hava saldırıları etkili olmadı, kara yürüyüşü gerillanın pusuları karşısında adım bile ilerletilmeden durduruldu. Sonuçta Zap'ı zapt etmek, anakarargahı ezmek için gelen Türk ordusu ezilerek, zorla Türkiye sınırları içerisine geri çekilmek zorunda kaldı. Zap'ta başarısız kalıp yenilgiye uğrayınca diğer alanlar için öngördükleri saldırı planlarını uygulamaya koyamadılar. Bu büyük bir direnişi ifade ediyor. Gerçekten de Zap destanı yazılabilir. Onu hak etti Zap direnişi.

Siyasi yapılanış Kürdü yok sayıyor

Ortada bir savaş var. Türk ordusunun sınırötesi operasyonları var. Tüm bunlara karşı uluslararası güçlerin Kürt sorunu konusundaki politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Buradan baktığınızda bölge ve uluslararası güçler sessiz ve tepkisiz değil. Kürt soykırımının suç ortağıdırlar. Türkiye'nin yürüttüğü kültürel soykırımın, askeri işgalin, ekonomik ve siyasi sömürgeciliğin suç ortaklarıdırlar.
Dünyanın başka bir alanında Kürdistan'a yapılanın onda biri yapılsa kıyametin koparılacağını biliyoruz. Fakat bütün bunlar Kürdistan'da Kürt toplumuna karşı olunca elbette yaprak kımıldamıyor. Kimsenin kılı bile titremiyor. Adeta her türlü hakaret, katliam, imha Kürtler için mübah görülüyor. Bu açık bir gerçek. Bununla ilk defa karşılaşmıyoruz. Yüz yıldır Kürt toplumunun neredeyse kaderi böyle. Kürt Özgürlük Hareketi mücadeleye girerken de bu durumu bilerek girdi. Bu bakımdan bu durumu yadırgamıyoruz. Farklı bir durumun olacağını da zaten hiç beklemedik. Çünkü şunu iyi biliyoruz. Kürdistan üzerindeki inkar ve imha sistemi bir devletin ya da birkaç devletin gerçekleştirdiği bir sistem değildir. Birinci Dünya Savaşı içinde oluşan kapitalist dünya sistemi Kürdistan üzerindeki inkar ve imhayı yaratan sistemdir. Dolayısıyla mevcut dünya siyasi yapılanışı Kürdü yok sayıyor. Dolayısıyla Kürt toplumunun yok edilmesini mübah görüyor. Tersine buna karşı direnme ve Kürt halkının demokratik haklarını savunma yaklaşımına terörizm, haydutluk diyor, acayip karşıladığı burası oluyor. Neden? Çünkü dünya sistemi böyle oluşmuş. Bügünkü Kürdistan statüsü nedir, askeri olarak işgal, ekonomik ve sisyasi olarak sömürgecilik, kültürel olarak soykırım rejimi sözkonusudur. Bu işgali, sömürgeciliği ve soykırımı kim uyguluyor? Sadece Türkiye mi hayır, bölge ve dünya sisteminin tümü uyguluyor. Bütün dünya sistemi burada birlik halinde ve bu soykırımın suç ortağıdır. Bu bakımdan da bu soykırım sisteminin Kürtlere karşı Güney'de de Kuzey'de de baskı uygulaması, faili meçhul katliamlar geliştirmesi, asimilasyonu arttırması, halk üzerinde baskıyı, işkenceyi, tutuklamaları ayyuka çıkarması karşısında sükunet içinde sessiz kalınıyorsa bu yadırganacak bir durum değil. Sessiz kalmıyor aslında, gizli ya da açık bu baskı, işkence, tutuklama ve katliam uygulamalarını destekliyor.

Saldırılar ABD ve Türkiye'nin planı

Saldırıyı geliştiren sadece Türkiye devleti değildi. AKP ya da Genelkurmay değildi. Evet belki o koordine ediyordu, uygulayandı, merkezinde yer alıyordu. Fakat 5 Kasım 2007 tarihli Bush-Erdoğan görüşmesiyle bu saldırının ABD Türkiye yönetimleri tarafından ortak planlandığını herkes biliyor. Türk devleti kadar ABD de bu saldırının bizzat hem planlamasında hem de uygulanmasında yer almıştır. ABD demek küresel sistem demektir. Onun içinde Avrupa'sı vardır, başka yerleri vardır. Demek ki hepsi içindeydiler. Yine geçen bir yıllık süreç içerisinde gerillaya karşı operasyonları, saldırıları, Kürt halkı üzerindeki baskı, işkence ve tutuklama uygulamalarını Türkiye yalnız başına geliştirmedi. Türkiye, İran ve Suriye üçlü ittifak halinde ortak planlı bir operasyon biçiminde bunu geliştirdiler. Yani bölge statükosu da, bölge güçleri de bu saldırının içindeydiler.

Suçluları ortaya çıkarmalıyız

Güney güçleri 'bizim topraklarımıza nasıl operasyon yaparsın' diyemediler. Her yerde Türk askeri ve tankları var. Güney Kürdistan'ın birçok yerinde, çıkın gidin diyemediler, kovamadılar topraklarından bu saldırı ve işgal güçlerini.
Suçluyu görünmez kılmamalıyız. Suçu ve suçluyu açığa çıkartıp, doğru ifade edip halka ve kamuoyuna açıkça göstermeliyiz. Buradan baktığınızda bölge ve uluslararası güçler sessiz ve tepkisiz değil. Kürt soykırımının suç ortağıdırlar. Türkiye'nin yürüttüğü kültürel soykırımın, askeri işgalin, ekonomik ve siyasi sömürgeciliğin suç ortaklarıdırlar. Burada denilebilir ki bunu devlet yönetimleri yapıyor, siyasi iktidarlar yapıyor. Bölge ve dünya halklarına, demokratik güçlere bu sorumluluk yüklenemez, evet biz ona katılıyoruz. Kısmen Kürt halkına dostluk gösteren çevreler de var. Gittikçe bu gelişiyor da. Biz bunu görüyoruz. Öyle çok inkarcı olmamak, bu tür destekleri küçümsememek de gerekli. Fakat bunlar yetersizdir, cılızdır. 21 yy'ın başında göz göre göre 40 milyonluk bir halk soykırımdan geçirilirken demokratik insanlığın tepkisinin bu kadar zayıf olması elbette eleştirilmesi, ayıplanması hatta suçlanması gereken bir durumdur. Diğer yandan egemen devlet siyasetlerinin demokratik güçler, halklar üzerinde ne kadar etkileyici, bilinç çarpıtıcı olduğunu gösteriyor. Bu da üzüntü verici bir durum. Halkların, insanlığın bellekleri mevcut egemen sistemler tarafından adeta köreltiliyor. Düşünsel kölelik yaratılıyor.

KDP ve YNK'yi de hedeflerler

KDP ve YNK'nin politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İlişkilerinizin düzeyi nedir?

Güney Kürdistan yönetiminin tavrının da eleştirilmesi gerekiyor. Güney Kürdistan yönetimi yani KDP ve YNK yönetimleri, on yıl öncesinde olduğu gibi uluslararası komplo düzeyinde geliştirilen bu yeni saldırıya aynı aktivitede katılım göstermediler. Bu gerçekleri görmeyen, değerlendirmeyen bir konumda olmak doğru değildir. Çok etkili ve aktif olamasalar da, yoğun bir çaba bu doğrultuda yürütemiyor olsalar da Kürt sorununun siyasi çözümünün gerektiğini söylüyorlar. Askeri yollarla artık çözüm olamayacağını ifade ediyorlar. Bu anlamda TC'nin izlediği siyaseti benimsemediklerini belirtiyorlar.

Yurtseverlik, demokratlık açısından bu yeterli midir?

Kuşkusuz yeterli değil. Bu çok eleştiri götüren bir durumdur. Sınır koydular ama Türk uçakları Kandil'de köyleri vurdu. Kadınları, çocukları, hayvanları katletti. Ciddi bir sorgulama yapmadılar. Avaşin'de, Zap'ta köprüleri vurdu, halk köylerine geçemez oldu. Kısmi bir tepkiden öte tepki gösteremediler. Bir de Zap'a operasyon oldu, bizim topraklarımıza nasıl operasyon yaparsın diyemediler. Her yerde Türk askeri ve tankları var. Güney Kürdistan'ın birçok yerinde, çıkın gidin diyemediler, kovamadılar topraklarından bu saldırı ve işgal güçlerini.

ABD siyasetine çok bağımlı duruştur bu. Kürt ulusal birliği, ulusal strateji bakımından geri bir tutumdur. Bundan dolayı Kürt ulusal birliği oluşamıyor. Ulusal demokratik strateji oluşamıyor. Hiç kimse yanılmamalı Kürdü inkar eden ve imha etmek isteyenler Kuzey'de bunu yaptıkları gibi, Güney'de de, Doğu'da da, Batı'da da her yerde Kürde karşı aynı siyaseti izliyorlar. Bugün Kürt Özgürlük Hareketi'ni hedefleyenler yarın KDP ve YNK'yi de hedeflerler. Herkes bu gerçeği iyi görmeli. Kürt toplumu üstünde oyunlar var. Herkes bu oyunlara karşı uyanık olmalı, duyarlı olmalı, birlik içinde durmalı, oyunlara gelenleri uyararak engellemeli. Böyle bir ulusal duruş ve ulusal duyarlılık olmalı ki Kürtler üzerinde oynanmak istenen oyunlar başarısız kılınsın. Başka türlü de sağlam bir duruş olmaz.

AKP askerlerin memuru

Sınırötesi operasyon tezkeresi bir yıl daha uzatıldı. Bu konuda üst üste zirveler toplanıyor. Sizce askerler yeniden bir kara operasyonu gerçekleştirecekler mi?

Aslında Türkiye yönetiminde kısmi bir yenilenme bu yaz sürecinde yaşandı. Zap operasyonu sonrasında Türkiye siyasetinin yaşadığı krizi aşma, ortaya çıkan iktidar savaşımını kısmi bir uzlaşmaya götürme yönünde bazı çabalar yürütüldü ve sonuçlara ulaşıldı. AKP ile Genelkurmay'ın yeniden bir uzlaşması oldu. Yeni bir uzlaşma, iktidar paylaşımı oldu ama eskiye göre çok zayıf, pamuk ipliğiyle bağlı bir uzlaşma diyebiliriz buna. AKP'nin iktidar gücü çok zayıftır. Bir memur derekesindedir. Ekonomik ve diplomatik alanda Genelkurmay'ın memurları statüsündedirler. Böyle bir iktidar uzlaşması ve yeni yönetim oluşumu gerçekleşti.

Yahudi sermayesi, İngiliz siyaseti, Amerikan pratikçiliği ve askeri gücü birleşerek günümüzde küresel sermaye sisteminin temsil gücünü ortaya çıkarıyor.
İlker Başbuğ sanki örtülü bir darbe yaparak yönetimi tümden ele geçirmeye de çalışıyor. Türkiye'nin temel meselesi 'teröre' karşı savaştır diyor. PKK'ye karşı savaş sadece askeri olmaz ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal, ideolojik, psikolojik her alanda olur diyor. Hepsi de askeriyeye bağlı, merkezinde askeri mücadele vardır diyor. Dolayısıyla hepsi askeri savaşa bağlı olmalı. Askeri savaşı da kendisi yönettiğine göre hepsi kendi yönetimine bağlı olmalı diyerek bütün siyasi, ideolojik yönetimi kendine bağlamış görünüyor. Kendini bir ideolog sanıyor. Yeni söylediği hiçbir şey yoktur. Fazla tevazusu da yok. Öyle çekici, etkileyici bir pozisyonu da yok. Söylendiğine göre Yaşar Büyükanıt'a göre daha göbekten Yahudi oluyor. Yaşar Büyükanıt için dönme Yahudi deniliyordu. Bunun aileden Yahudi olduğu herkesçe biliniyor. Böylece adeta Türkiye Yahudi yönetimi altına alınmış bulunuyor. Bu da küresel sermayaye Türkiye'nin ne kadar bağlandığının açık göstergesi oluyor. Çünkü küresel sermayeyi Yahudi sermayesi yönlendiriyor. Yahudi sermayesi, İngiliz siyaseti, Amerikan pratikçiliği ve askeri gücü birleşerek günümüzde küresel sermaye sisteminin temsil gücünü ortaya çıkarıyor. Bu çerçevede oluşan Türkiye yönetiminin PKK'ye karşı bir imha ve tasfiye operasyonu planlamaya çalıştıkları gözüküyor. Nitekim İlker Başbuğ Amed, Van, Gever'e geldi, bir sürü açıklamalar yaptı, ardından gitti terörle mücadele kurulunu topladı. Bir savaş kararı aldırttı. Savaş planlaması ortaya çıkardı. Ardından ABD Genelkurmay başkanlığını davet etti, Amerika'yla anlaşarak kararlaştırdığı planı ABD ile de ortak hale getirdi. Şimdi Bezelê eylemi ardından bu kararın pratik ayrıntıları planlanıyor.

Başbuğ orduyu hazırlıyor

Şimdi İlker Başbuğ orduyu hazırlıyor. Üst üste basın-yayın organlarıyla toplantılar yapıyor, psikolojik savaşı örgütlemeye çalışıyor. Ekonomik, diplomatik olanı hükümet örgütlüyor. Sosyal olanı yine hükümet örgütlüyor, ideolojik, psikolojik, askeri olanları da Genelkurmay örgütlüyor. Böylece hummalı bir hazırlık içinde oldukları gözüküyor. Muhtemelen yeni bir saldırı içine girecekler. Kuzey'de operasyonlar geliştirdikleri gibi, Medya Savunma Alanları'na dönük de hem hava operasyonlarını, hem de kara saldırılarını muhtemelen gündeme getirecekler. Halk üzerinde, demokratik güçler, kurumlar üzerinde baskı, tutuklama, işkenceyi arttıracaklar; yine Kürt Halk Önderi üzerindeki fiziki ve psikolojik işkenceyi arttırıyorlar, daha da arttıracaklar. Böylece güz döneminde yeni bir imha ve tasfiye saldırısı içerisine girecekler. Öyle anlaşılıyor ki İlker Başbuğ bir kere de Genelkurmay Başkanı olarak şansını denemek istiyor. Olur ya belki tutar. Bu sefer başarılı olursa ikinci Atatürk olabilir. Çünkü Kenan Evren'den bu yana bütün Genelkurmay başkanları ikinci Atatürk olabilme ateşiyle yanıp tutuşuyorlar. Bu bir Kenan Evren hastalığıdır. Günümüze kadar geldi. Yaşar Büyükanıt benzer tutum gösteriyordu, şimdi İlker Başbuğ'un bu kompleksinin daha fazla olduğu anlaşılıyor. Bunun için de bir kere daha şansını deneyecek. Türkiye'yi bu temelde bir kere daha yoğun bir savaş ve çatışma içerisine sokacaklar.

Amerika yönlendiriyor

Amerika'nın Türkiye'ye sunduğu desteğin arka planında ne yatıyor?

ABD yönlendiriyor aslında Türkiye yönetimini. Mevcut Genelkurmay ile AKP bu anlamda ABD'nin oyununa geliyor.

Türkiye'nin aydınları, sanatçıları, demokratik güçleri, siyasetçileri nasıl ve neden göremiyorlar insan şaşıyor. Gidiş bir felakettir. Buna dur demek lazım. Yoksa her zaman herkesten çok bu politika sonuncunda kaybeden Türkiye olacak. İşte Gürcistan'daki çatışmada en çok Türkiye kaybetti. Irak'ta zaten Türkiye kaybetti. Yarın İran'da da, Afganistan'da da, Suriye, Filistin alanında da Türkiye kaybedecek. Nerede çatışma olursa orada Türkiye kaybedecek. Türkiye'yi kaybedeceği bir felaket içine sürüklüyor. Bunu herkes bilsin. Rant elde etmek, kendi imkanlarını daha çok arttırmak için bunu yapıyorlar. Bunun anlaşılmayan bir yönü de yok.

Olası bir saldırıya karşı hazırlığınız ne düzeyde?

Şunu söyleyebilirim; saldırıya hazırlanıyorlar ve güz döneminde çetin bir saldırı yaşanacağa benziyor. Buna özgürlük hareketi ve Kürt halkı direnme noktasında hazırdır. Dolayısıyla güz dönemi çok daha kapsamlı bir çatışma dönemi olabilir. Bu gerçeği görelim. Kimse yanlış ve yanılgı içinde olmasın. Genelkurmay karar verdi, hükümete zorla kabul ettirdi. AKP'nin kapatılma davasının reddedilmesi PKK'ye karşı savaşı kabul etmesi karşılığında oldu. AKP çok istemese de, seçim siyasetine uygun düşmese de bu savaşı yürütmek zorunda. O nedenle şiddetli çatışma ortamının her düzeyde giderek daha çok artacağını beklemek gerekli. Gidişat bu yönlüdür.

Türk ordusu ve hükümeti savaşla sonuç alamayacağı noktasına çekilebilir. Kendi içlerinde kararsızdırlar bu noktada zaten. Başarılı olabileceklerine dair umut ve inançları azdır. Bir kere daha şans deniyorlar, bunda da sonuç alamaz, başarısız kalırlarsa kendileri de bunu tekrarlama gücünü gösteremezler, toplum da onlara bir daha bu şansı ve fırsatı vermez. O zaman yeni bir durum ortaya çıkabilir. 2008'in kazanımları kalıcı siyasal kazanımlar düzeyine dönüşebilir. Güz döneminde yüz yüze bulunduğumuz çatışma sürecinin böyle tarihi sonuçları olabilir. Bu tür tarihi sonuçlara gebe bir çatışmadır. ANF

HALİT ERMİŞ

0 yorum:

Heval

Kurdish Music