Duyamadan, hayal bile kuramadan, oyun bile oynayamadan... Çocukların ölümü... Hem de kendi dilinde hayal etmenin bile zor olduğu bir yerde. Belki bunlar bazıları için içi boş birkaç söz, çoğu kişinin ağzında da bir feryadı isyan. Ancak bu şekil bir yok oluşu kaderine mahkûm edilmiş Uğur'lar, Enes'ler, Rozerin'ler... Ve geride yüreği yaralı anneler yaşadı. Sistemin sindirme amaçlı sistemsizliği işte tam burada kendini ele veriyor, evet kendini ele veriyor, eli kanlı bir şekilde.
Bir zamanlar dünyanın en verimli toprakları olan Mezopotamya'da şimdi bir yanda açlık ve sefalet kol gezerken diğer yanda tarlalara pamuk yerine mayın ekilirken, havadan da bomba yağmuru... Ve çocuklar ölüyor burada. Bu vahşi düzene, kurban giden çocuklarımızı birkaç paragrafa sığdırmak çok zordur. Çünkü her gün çocuklarımız ölüyor. Uğurun failleri daha cezalandırılmazken, kurşunlara dizilen altı yaşındaki küçük Enes. Çaldıran'da güvenlik nedeniyle mayınlarla süslenen (!) tarlada hayatını kaybeden çocuk. Ve daha birçoğu, ne acı! Öldürülen çocukları yazmaya çalışmak için etkili olsun diye süslü laflara gerek yoktur elbette. Bunlardan biri de kurşunlar içinde ufacık bir beden, Uğur'u hayal ettiğimizde acıdan örülü bir tablo gelir gözümüzün önüne. Uğur vahşi bir şekilde katledildi ve resmi ideoloji yine üç maymunu oynadı 'görmedim, duymadım, bilmiyorum.' Ve diğerleri...
21 Kasım 2004 akşamı evlerinin önünde örgüt üyesi oldukları iddiası gerekçe gösterilerek öldürülen Uğur ve babası Ahmet Kaymaz'ın faili, dört polisin iki ile altı yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle yargılanacağı açıklandı. Anne Makbule Kaymaz için de örgüt üyeliğinden 15 yıla kadar hapis cezası istendi. Kocası öldürülmüş, çocuğu öldürülmüş ve yüreği yanmış bir anneye tek suçu anne olduğu için 15 yıl, çocuk katillerine de 2 yıl hapis isteniyor. Böyle bir düzende haksız yere ölmek bile suç oluyor. Bunlar bir yana sayın başbakan sanki Uğurların, Eneslerin ve nice çocukların ölümünden hiç haberi yokmuş ve Türkiye'de insan hayatının hiçe sayıldığını görmezden gelip, İsrail'e sataşıp şov yapıyor. Kürtçede bir söz vardır; 'Gisnê çavê xwede nabîne, darikê çavê hevalê xwede dibîne', çevirirsek 'elin gözündeki çöpü görür, kendi gözündeki merteği görmez' misali başbakanınki. Söylemek lazım başbakana, çocuk her yerde çocuk, ölüm her yerde ölüm, hiçbir şey çocuk ölümlerini meşru gösteremez. Sormak lazım Filistinli ölen çocuklarla, Kürt çocuklar arasında ne fark var? Gerçi sizde biliyorsunuz, güneşin nerden doğup nereden battığını, onun için kimse yaptıklarını kabul etmez ve kimsede ayranım ekşidir demez. Ama biz yine söyleyelim, güneş doğudan doğar ve Uğurların ahı güneşin kızıllığıyla elbette çocuk katillerini bütün aydınlığıyla boğacaktır. Hep dersiniz ya sayın başbakan 'alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste' evet bende buna katılıyorum mazlumların ahı alınmışsa çıkacaktır aheste aheste, o zaman o ahı alanlar halka hesap verecektir. Biz umudumuzu yitirmedik. Umudun zaferden kutsal olduğunu da biliyoruz. Şimdi bile bazı yerlerde çocuklar ölmesin diye şov yapanlar daha birkaç gün önce halkın kendini pompalı silahla koruyacağını söylüyor ve adeta halkı silahlanmaya teşvik ediyor. Yani bir çocuğun canı komşunun bahçesindeki eriği çekerse ve onu izinsiz alırsa bir 'dom dom' kurşununu hak ediyormuş(!) Aslında bir iç savaşı körüklüyor. Bu da başıbozukluğun nerden kaynaklandığının göstergesi olsa gerek.
Bütün bu acılara rağmen, failler için daha bir tutuklama emri çıkarılmadı, çıkarılmadı çünkü onlar da ''o çocukları bilirim, onlar iyi çocuklardır'' diyen zatın birer seçilmiş iyi çocukları. Dört yıl öncesinden bugüne aklımızda kocaman kurşunlar içinde küçücük bir beden ve Makbule annenin kulağımızda çınlanan, ''oxır be Uğurêmin'' yani uğurlar olsun Uğurum, ağıdı kaldı. Ne yazık ki ondan sonrada, çocuklarımız öldü. Ve hiçbir başbakan çıkıp şu gariban Kürt çocuklarını öldürmeyin yazıktır demedi. Olsun. 'Söz konusu olan vatan ise, gerisi teferruat olsun.' Şimdilerde ise sanki Uğurlar hiç ölmemiş ve küçük bedenler haksız yere toprağa verilmemiş gibi davranan baskıcı düzenin uşak medyası nerde bir kışkırtma var orayı daha nasıl körüklerimin, çıkar sağlarımın peşinde.
Ülkede bu denli haksızlık, sömürü, adaletsizlik ve şiddet sadece belli bir kısmın aleyhine olurken, bu haksızlıklara karşı verilen mücadeleyi umutsuzluğa sürmek bize yakışmaz. Ve değerli üstat Nazım Hikmet'in, ''ben sende imkânsızlığı sevdim, ama umutsuzluğu asla'' sözü bizi ne kadar umutlu olma konusunda ikna eder bilmem ancak bu düzenden umudumuz kalmadı değişim şart oldu. Yeter artık verilen canlar. Ne zamana kadar konuşmayı yeni söken çocukları, eğitim, sağlık, yaşama hakkımızdan kıstırıp aldığınız kurşunlarla katledip, katilleri ödüllendireceksiniz? Buraya kadar, takke düştü, kel göründü. Gün hesap sorma günü ve birlikte bu başıbozukluğa başkaldırma zamanıdır. Oxır be ji were zarokê rojê. Uğurlar olsun güneşin çocukları. Güneş doğacak.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çocuk Elin yüzün toz icinde Salya sümük Yalın ayak,yamalı elbiselerinle Asırlardır işkal altında Dört parça olmuş ülken gibisin çocuk. Dilin yasak Abilerin bıyıklarından tavana, Ablaların ayaklarından asıldılar. En namahrem yerlerinde Gazete yakıldı. Konuşman yasak çocuk. Unutma en güzel Kaşa,göze sahipsin. Sessinin güzelliği Irkının ezilmişliğinden geliyor be çocuk. Bırak utanmayı Sen bu halinle bizimsin Bizim olacaksın çocuk. Çünku yaşıyorsun Kızıltepede, Mardinde, Diyarbakırda, Batmanda, Hakkaride, Şırnakta, Vanda, Tuncelide Gözlerine sürme çekilen Zılgıt sesi duyulan On iki yaşında on üç kurşunla Çocukların vuruldugu her yerdesin Ömrün uzun Anadilin serbest Doğduğun topraklar işkal altında olmasın ÇOCUK. UĞUR-muzsun KAYMAZ ayağımız Dimdik ayaktayız hepimiz çocuk. | |
0 yorum:
Yorum Gönder