Ey Amed! Ew zarokên te bûn, bi awayekî qehpe êrîş birin ser wan de, bi lehengî bi wan re şer nekirin. Ey Amed, li hember te şerekî topyekûn destpêkirine. Her cure rêbazên şerê qirêj têxistine dewrê. Vanan bizanibe. Vanan bizanibe û rabe serhildanê. Artêş, polîs, MÎT, JÎTEM ev hemû rêxistinên celad in. Binêrin her der di nav xwînê de ye. Li hember daxwazên demokratîk û aştiyane, bi çek, cop, tanq û panzêran bersiv didin. Her cure hovîtî, şîdet û terora dewletê ji te re rewa dibînin. Di ser de jî yek bi yek celad derdixin paqijiyê. Mîna ku ev têrî nake, di ser de jî xelat didin wan. Gerîlayên te yên azadiyê ku te ji hemêza xwe derxistiye û parçeyek ji kezaba te ne, bi awayekî qehpeyî hatin şehîd xistin.
Youtube Kesin Çözüm Kesin Açılıyor
Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.
Gönderen Kurdish zaman: 08:11 Etiketler: youtube izlemek, youtube kesin çözüm, youtube nasıl açılır 0 yorum
Kürtlerin Kulağını Kesmek
Dün , Gündem Online sayfalarına “kulakçılar yine işbaşında” diye bir haber düştü.Haber içeriği,kafasından vurulan HPG’li Mustafa Tangüner’in daha sonra kulaklarının kesilip vücudunda sigara izlerinin söndürülmesi.Biz haber detaylarını okuyup iliklerimize kadar ürpere duralım,biraz ötede devir teslim töreni ile beklide bu ve buna benzer durumların sevinci ile şişeler tokuşuyordu askeri camiada.
1990-1992 dönemi belki de bu tür olayların en sık yaşandığı dönem idi.Kürt coğrafyasında katliam ve vahşice öldürmek artık bir gelenek haline getirilmiş,işin garip tarafı ise artık bir miras olarak bırakıldığı.Yaşam şekli olarak; oksijenden bağımsızlaştırılmış,kulağa,et parçasına,yüze,cinsel uzuvlara ve hayati diğer organlara endeksli bir yaşam alanı yaratılmıştı eski zamanlarda da.
Osmanlının ve İran’ın “Dımdım Kalesi” halkına ve Xanoyê Çengzêrîn’e duyduğu iştah kabartıcı kini,Dersim katliamında gözü dönmüş sakallı paşaların Kürt halkına kini,İttihat Terakki okulundan yetişme anne –baba katili psikolojik insan portrelerinden fışkıran nefret salyaları,son isyan karşısında duyulan çaresizliğin beyinlerde,kulaklarda açtığı çaresiz kara deliklerin meydana getirdiği kusmuk halleri ve daha sayamayacağım binlerce duruma-olaya duyulan iç yanmaların,nefretin yansıması ve devam ettiriciliğinden başka ne olabilir ki.
Bilmem kaçıncı kezdir kulaklarımız kesiliyor,ellerimiz ve yüzlerimiz parçalanıyor.Bir insan nezlinde bir topluma mesaj verilmek istenir gibi vicdansızlık üzerine vicdansızlık.
Öyle bir hale gelindi ki artık basit bir haber olarak bilinçaltımızda yer edinmekten öteye gidemiyor.
Ne acı ve ne acı bir durum !!
Bir toplumun ve onun gençliğinin toplum bilinç hafızası, olana bitene sadece bakmakla yetinir hale geldi.Birde bunun aile kısmı var.Asıl acının feryadın koptuğu yer.Baba ve Anne’nin morglarda yavrularının parçalanmışlıkları ile göz göze gelirken hafızalarından geriye dönüşlerin yaşandığı,belki bir tütün bahçesinde iş esnasında söylediği iki çift laftan akıllarda kalan gülümseme,belki çocukluğuna dair anne gönlünden geçen iki kucaklayış ve ertesinde iki çıplak kelimeden yine geriye kalan hüzün..ağlama..isyan…
Bir insanın kulakları neden kesilir ki? Gladyatörlerin meydanlara atılıp vahşice izlenip zevk alınmasının sosyolojik yanını anlayabilirim de,bir insanın orta yerde kulaklarının kesilip zevk alınmasını anlamıyorum.Kulak kesintisini sadece hayvanlarda olan bir olay biliriz.Demek hala iki ayaklı hayvanlar aramızda ve bizimle yaşıyorlar.İşlerini yapmaya devam ediyorlar.
Bir değil iki değil..Sadece hafızamızı az yokladığımızda,HPG’li Tekin Şaybak’ın öldürüldükten sonra boğazının kesilip kafasının koparıldığını,Suriye uyruklu Reşit Reşo’nun durumu,Amed’in Pasur ilçesinde ki toplu mezar ve altında barındırdıklarını ve yine 2004 yılında Gabar’da yaralı olarak ele geçirilen Adnan Batur’un beyninin çıkarılması olaylarını hemen hatırlarız.
Ölülerden ne istiyorsunuz sorusu defalarca soruldu ama maalesef cevap alınmadı,,alınamıyor.Uluslararası Hukuk arenasının da sıklıkla dile getirdiği “çatışmada da kural vardır ve bu minimum insan hakkıdır” gerçeği hiç mi hiç uygulanmadı.
Bunca olan biten şey var, ve beyinlerimizde sadece “olmakla” kalıyor.Bir haber olarak okunup sayfa kapatılıyor.
Hak aramalarımız kapılar açmıyor tam tersine yüzümüze kapatıyor.”Aramakala bulunmaz,ancak bulanlarda arayanlardı” paradoksu sanırım durumumuzun özeti olsa gerek.
Baş sağlığı dileklerimle....
Bijweng Ronahî
Futbloda Irkçılık
AMED (03.09.2008)- Doğu Kürdistan’ının Urmiye kentinde düzenlenen ve beş ülkeden takımların katıldığı futbol turnuvasında Güney Kürdistan'ı temsil eden Brusk takımıyla karşı karşıya gelen Türk takımı 'Kürdistan' armalı forma nedeniyle maça çıkmadı
Urmiye Spor Müdürlüğü tarafından 24-29 Ağustos arasında Güney Kürdistan Kürt Federe Devleti, İran, Azerbaycan, Nahçıvan ve Türkiye’den 5 takımın katıldığı futbol turnuvası düzenlendi. Güney Kürdistan'ı Brusk, İran’ı Urmiye, Azerbaycan’ı Bakü, Nahçıvan’ı Nahçıvan kenti ve Türkiye’yi de Erzurum karmaları temsil etti.
Türk takımı ilk maçında Nahcivan'ı 5- 0 yendi. İkinci maçlarında ise Bakü karmasını 6- 0'la geçerken, Urmiye takımı ile de 1- 1 berabere kaldı. Federe Kürdistan’ı temsil eden Brusk takımı ise Nahçıvan'ı 3- 0 yendi, Bakü'yle 1- 1 berabere kaldı, Urmiye'ye 2- 1 mağlup oldu.
Erzurumspor üzerinde “Kürdistan” yazılı ve armalı forma nedeniyle Brusk takımının maçına tepki olarak çıkmadı. Sonuçta üçüncü oldu, Kürt takımı Brusk ise ikincilik kupasını aldı.
Bugün Dersim yarın neresi?
teşkes öncesi ve sonrasında provokasyonlar devam ediyor. Bugün Bingöl, Dersim yarın neresi? Gün geçmiyor ki, anti demokratik uygulama ve baskılarla kaşılaşmayalım. Her geçen gün ateşkes ortamından uzaklaşılarak, savaşa endeksleyen uygulamalar ön plana çıkıyor. Bu politikadan medet uman güçler Kürt sorununun çözülmesiyle gelişecek olan demokratik Türkiye ortamını, politik ve ekonomik sonları olarak görüyorlar. Barış isteyen herkesi karşıt görmenin yanında, büyük bir tehdit olarak algılıyorlar. Bu yüzden ateşkesle oluşacak barış ortamını baltalamak için, her türlü riski göze almak kadar, Türkiye'nin geleceğini karanlığa gömecek tehlikeli oyunlar oynuyorlar.
Bunlar dağınık, farklı söylem ve yapılanmalar gibi gözükse de, aynı amaç ve hedefleri olan siyasi, askeri, ekonomik ve bürokratik yapılanmalardır. Türkiye'de fiili olmasa da, birçok gücün ateşkesi zihnen desteklemesini, uluslararası alandan gelen destek ve olumlu yaklaşımları tehlikeli görüyorlar. Demokrasi güçleri, ulusal yapılanmalara karşı gelişen ulusüstü yapılanmalar, bu ulusalcı devlet zihniyetini zorlamaktadır.
Demokrasi güçleri sessiz
Bu zorlanmadan ötürü, ateşkesi bozmak için operasyonların ardı arkası kesilmiyor. Bu operasyonları, salt gerillanın kış üstlenmesini engelleme amaçlı, rutin operasyonlar olarak algılamak yanlıştır. Askere de gerillaya da imhayı dayatan bir savaş süreci geliştirilmek isteniyor. Amaç Kürt-Türk boğazlaşmasının önünü açmaktır. Bunun üzerinden politika yapmaktır. Bingöl ve Dersim'deki operasyonlar, böyle bir amaç taşımaktadır.
Peki, bu durum daha ne kadar devam edecek? Kürt halkının iradesinin sınandığı bu provokasyonlara karşı elbette, birinci dereceden muhatap Kürt Özgürlük Hareketi'ne ateşkesi dayatanlardır. Bu güçler; ateşkesi istemede gösterdikleri cesareti, ateşkesi baltalamaya çalışan güçlere karşı da göstermelidirler.
Bir görev de, Türkiye'de demokrasi ve özgürlük isteyen güçlere düşmektedir. Özellikle siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri rollerini oynarlarsa, bu güçleri geriletmek işten bile değildir. Yoksa bu güçler Türkiye'de tamamen hakim değildirler. Azımsamamak gerekir, ama asıl gücü demokrasi ve özgürlük isteyen, barış politikasını benimseyen güçlerin dağınıklığından ve halkı bu sürece katamamalarından alıyorlar. Bu nedenle bu güçler hızla bir araya gelebilmeli ve Türkiye'yi demokratik, özgür toplumsal gelişmelere taşıyabilmelidirler.
Demokrat olmanın ölçütü
Aydınlar, sanatçılar, toplumsal özgürlükten yana olan tüm yurttaşlar harekete geçmeli ve toplumsal örgütlenmelerini yoğunlaştırarak her yurttaşın bilinçli, örgütlü ve iradeli özgür yurttaş bilincine kavuşmasının önünü açmalıdırlar.
Türkiye'de özgürlük ve demokrasiyi tehlike olarak gören bu güçler son süreçlerde, 'cumhuriyet değerleri', 'ulusal değerler' diyerek, ateşkese ve özellikle de ateşkesin mimarı Sayın Öcalan'a karşı adeta bir kampanyayla, milliyetçi bir dalgalanma yaratma peşindeler. Bir yandan operasyonlar, diğer yandan siyasal kampanyalarla bu dalgalanmaya hız vermek istiyorlar. Elbette bu bir seçim yatırımıdır. Kürt ve Türk halklarını birbirine boğazlatan politikaları yatırım yapmak istemektedirler. Yoksa bu güçlerin ne Türk halkına, ne de Kürt halkına dönük en küçük bir iyi niyetleri yoktur. Topluma yönelik kurulmuş politik bir kumpastan öte bir şey değildirler.
Ateşkesin bozulması Kürt halkından daha çok Türk halkını direkt etkileyecektir. Bu Türk halkına iyi özümsetilemediği için anlaşılmamaktadır. Küçük bir araştırmayla bile görülecektir ki, Türkiye'de gelişen ve her gün büyüyen şirket ve ekonomik yapılanmaların müdür ve genel müdürlerinin birçoğu, savaş sürecinde aktif yer alan asker ve sivil bürokratlardır. Yine bugün savaş yanlısı politika izleyen siyasetçilerin başında bu şahıslar gelmektedir. Kardan geçit vermeyen dağlara sürülen onlar olmadığı gibi, çocukları da değildir.
Bu nedenle ateşkes süreci doğru sahiplenilmeden barış ortamı gelişemez. Önümüzdeki kritik ayları iyi değerlendirmeliyiz. Halen gençler ölüyor ve analar ağlamaya devam ediyor. Bu kutsal gözyaşlarını doğru anlamlandırmak için herkes sorumluluğunun gereğini yerine getirmelidir. Kürt halkı bulunduğu her yerde, Bingöl'de,Dersim'de yaşamını yitirenlere sahip çıkmalıdır. Öyle ki, ateşkesi provoke etmek isteyen güçler, nasıl bir hezimetle karşılaştıklarını görmelidirler.
Türkiye okuyan insanı sevemedi
Prof. Dr. İbrahim Ortaş*
Orhan Pamuk 'Yeni Hayat' kitabında der ki, 'Bir kitap okudum hayatım değişti'. Aslında çok anlamlı bir ifade. Özellikle kitap kurdu insanlar bilirler ki, okudukça yaşamları anlam kazanır. Yaşamı daha iyi algılamakta, karşılaştıkları sorunu daha kolay çözebilmektedirler. İnsanın yaşama anlamlı başlaması, kendisine erken yaşlarda bir yol haritası çizmesi geleceğinde birlikte olduğu insanları daha iyi, daha doğru daha güzel görmesinin yollarını aramasını sağlayacak düşünme gücü katacaktır. Kitaplar, kendinizi, ortamı, ülkeyi, öteki ülkeleri, yeraltı-yerüstü zenginliklerini, gökyüzünü tanıtacaktır size. Kitap insan kişiliğini, karakterini ve doğrularını tanıtacak, geleceğe yeni ufukların açılmasını sağlayacaktır.
'Bilginin insana verdiği mutluluk ne para ne de servetle sağlanabilir' özdeyişinin önemini ancak bunu yaşayanlar bilir. E. Gibban, 'Okumayı hiçbir servetime değişemem' ifadesiyle yaşamdan aldığı tadı vurgulamaktadır. İbn-i Sina gibi dünyaca ünlü bir bilgin, 'Gecelerim hep okumakla geçerdi' diyor. Katip Çelebi, 'Mumlar tükenir, güneş, doğar ve ben hl okurdum' diyerek, okuma alışkanlığını ortaya koymaktadır. Montesquie ise, 'Okuma ile üzüntülerimi gideriyorum' diyor. Ünlü kimya bilimcisi Madam Curie de bütün yoksulluğuna karşın geceleri sokak lambaları altında ders çalışarak eğitimini tamamladığını belirtiyor, yaşam öyküsünde.
Yaşamın farkına varmak, olayları sentezlemek veya analiz etmek üzere belirli bir bilincin oluşması ve yaşamdan zevk almak için okumak ve mutlaka okumak gerekir. Aksi taktirde Uğur Mumcu'nun meşhur sözüyle, 'Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunur'. Maalesef birçok kişinin TV ekranlarından veya birilerinden duydukları bir iki ifadeyi kullanarak uluorta konuştukları görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde okuma alışkanlığı bir yaşam biçimine dönüşmüştür. Sık sık batı ülkelerini ziyaret eden öğrenciler ve yetkililerin hayran kaldıkları bir olgu, bindikleri toplu taşıma araçlarında gördükleri okuyucu kitlesinin çokluğudur. Otobüs veya trene bindiğinizde, bizler hariç, herkesin elinde bir kitap, iki durak arasını bile değerlendirmekte olduklarını görürsünüz. Parkta bahçede, tatilde, deniz kenarında, yemekhanede boş anda kitaplar açılıyor ve bir sayfa da olsa okunuyor.
Okumak bir kültürdür
Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde halen kitapçıların önünde sepetleriyle kitap satın almak için kuyrukta bekleyen insanlara sıkça rastlamaktayız. Temmuz 2005'in başında Portekiz'de Lizbon Üniversitesi'nde düzenlenen bir kursa eğitmen olarak bulunduğum dönemde ilgimi çeken en önemli olgu, insanların her fırsatta kitap okuması olmuştu. Kursun yapıldığı mekanla konakladığımız yer arasında hatırı sayılır nitelikteki mesafeyi her gün bir tren, bir metro ve otobüsle sağlamaktaydık. Tren istasyonuna girer girmez insanların işine yetişme acelesi yanında her köşede insanların ellerine bedava gazete tutuşturmaya çalışan kişilerin çabası, hayatımda okumaya verilen önemin en büyük işareti olmuştu. Metroda yine aynı heyecan. Keşke benim ülkemde de belediyeler böylesi bir etkinlik düzenleseler, -Lizbon'un biraz da İstanbul'a benzemesi nedeniyle- keşke bizde de herkese sabahları okunacak birkaç sayfalık bir gazete verilse, belki bir kaç insanımız boş zamanını değerlendirir diye düşündüm. Merak ettim; Portekizce bilmememe rağmen, genel içerik ve hedefledikleri anlayışı öğrenmek için yerel arkadaşlara sordum. Dağıtılan 15 sayfalık tabloit türü gazete, yerel yönetimin faaliyetleri, genel haberler, sağlık, reklamlar, hava durumu vs. her şeyden önce insanların trende ve metroda bir durakta olsa da otururlarken genel bilgi sahibi yapmaktır. Hep yurtdışına çıkanlarımız sık sık belediye otobüslerinde kitap okuyan insanların davranışlarını gıptayla izlediklerini söylerler. Nedense hep söyleriz, ancak kendimiz okumayız. Bu konuda biraz kötü bir örnek olduğumuzu söyleyebilirim. Sanırım biraz 'mış' gibi yaşıyoruz. Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu, 'Mış Gibi Yaşamak' adlı kitabında, dünyadaki gelişimlerin tersine, bizde okumuşların olayların farkına varabilirlik konusunda sıradan insandan daha geri olduğunu ve güven vermediğini belirtiyor.
Zamanını tüketen bir toplumuz
Son yıllarda sıkça şikayet konusu olan zamansızlık nedeniyle kitap okunamaması gerekçesinin arkasındaki en güçlü etki, çoğumuzun farkında olmadan zamanımızın önemli kısmında TV izlememiz yatmaktadır. İnsanların mesai sonrası saat 17:00 ile yatsıya (22:00) kadarki programlarının büyük çoğunluğu televole, şiddet ve ideolojik ağırlıklı görüntülerle dolu. Türk toplumunun ortalama TV izleme alışkanlığı, dünya birinciliğiyle 4-5 saat arasındadır. Günde internet ve TV ile geçirdiğimiz zamanı düşünürsek, okumaya ne kadar zaman kalır merak etmeye başladım. Doğal olarak internet ve TV'den de bilgi alınabilir ancak uzmanlar okumanın daha etkili olduğunu belirtiyorlar. Belgesel, kültürel, sinema, sanat, tartışma, reklamsız haber neredeyse yok denecek kadar az. Bugün artık insanların yokluk ve diğer nedenlerden dolayı neredeyse tek eğlence kanalı ve zaman geçirebildiği tek obje olan TV ekranları, neredeyse insanları karşısına kilitlemektedir. Büyük çoğunluğu genç olan nüfusun bu kültürle yetiştirilmesinin gelecekte yaratacağı etkileri şimdiden düşünmek zorundayız.
Okuma alışkanlığı kazandıralım
Yapılan bütün araştırmalar, erken dönemde okuma alışkanlığı kazanan çocukların kelime hazinesi ve düşünme yeteneğinin artmakta olduğunu saptıyor. Buna bağlı olarak yaratıcı zeka, dinleme ve konuşma yeteneğinin geliştiği belirtilmektedir. Benim de kendi gözlemim, okuma alışkanlığı olmayan kişinin istediği kadar derece alsın, makam ve mevkiye gelsin, alternatif düşünme, yaratma ve farklılık yaratma konusunda yetersiz olduğu görülmektedir. Kitap insanın kişiliğini, karakterini ve doğrularını tanıtmak, geçeğe yeni ufukların açılamasını sağlaması bakımından önemli. Kitap ve bilgi, yaşamı gönül gözüyle görmeyi sağlayarak iç zenginlik yaratması bakımından önemlidir.
Gallius, 'Kitaplar sessiz öğretmenlerdir' diyor. Bazen toplum eğitimi için bazı teknikler geliştirerek okuma alışkanlığı kazandırabiliriz. Basından öğrendiğimizi kadarıyla, Kahramanmaraş ili Türkoğlu ilçesinde lise öğrencilerini taciz eden bir gence okullar için önerilen 100 temel eserden üç tanesini polis gözetiminde zorunlu okuma cezası getirilmiştir. Çok anlamlı ve yapılması önerilen bir ceza. Ne yazık ki ceza alan genç, bir süre sonra kitap okumak yerine cezaevinde kalmayı tercih etmiş. Savcının bu anlamlı teklifini maalesef gencimiz, sanırım bilincinin yetersizliği nedeniyle doğru değerlendirememiştir. Genç birkaç gün sonra okumaktan vazgeçmiş ve cezaevinde volta atmayı benimsemiştir.
Kitap sevgisini kazanalım
Batıda gördüğümüz gibi, başta aydınlarımız, öğretim üyeleri, öğretmenler, mühendisler, doktorlar, okuma zevkini topluma benimsetmek isteyen tüm kişilerin örgütlenmesi ve topluma örnek olmasının yolları aranmalıdır. Herkesin yanında kitap bulundurması ve bir dakika bile zamanı olsa kitap okuması, örnek bir davranış olacaktır. Batıda trende ve otobüslerde insanların oturur oturmaz kitabını açma alışkanlığını ülkemize benimsetmek için örnek oluşturalım. Özellikle gençler için okumak, beyin gelişimi ve düşünme sistematiğinin kazanılması açısından önemlidir. Gençliğin erken dönemlerde okuması ve dağarcığını doldurması ve edindiği bilgiyle geleceğinin yol haritasını çizmesi sağlıklı bir Türkiye için önem arz etmektedir.
Evde mutlaka her akşam çocuklarımızın yanında kitap okuyarak örnek olmamız gerekir. Gerekirse biraz da TV ekranlarını çok önemli programların olduğu saatlerde izleyelim, yoksa her saatte TV izlemenin gerekli olmadığını gösterelim. Bizleri zenginleştirecek kitap okuma kursları düzenleyelim, çevremizdekileri sürece teşvik edelim, kitap üzerine sohbetler yapalım. Bir şekilde kitap sevgisini birbirimize sevdirmeye çalışalım. Bize bu şekilde yaşamak yakışır.
Devlet kitap okumayı kötü gösterdi
Bizde maalesef bu alışkanlık yok ve kitap okumak, başta devlet tarafından kötü ve zararlı gösterilmiştir. 12 Eylül sonrası kitap okumak kamuoyuna zararlı diye tanıtıldı. Kim gerçekten suçlu ve zararlı tespiti yapılmadan, özellikle de okuyan ve düşünen kişiler bu süreçte hep mağdur duruma düşürüldü. Maalesef ülkemizde gelişen dinamik gençliğin eleştiri yapma şansı elinden alınarak sistemi eleştirmeyen ve kabullenen bir gençlik yaratıldı. Çok genç yaşta evden başlayarak sürekli dövülen, 'Sus sen bilmezsin,' 'aklın ermez,' 'büyüğüne saygı,' 'otoriteye saygı' kişinin kişiliğini önemli ölçüde zedelemiştir. Kitap okuma alışkanlığı kazanamamış toplum ne yapacağını bilemeyecektir. Devlet kitap okuyanı ve okutanı hain ve düşman ilan etmiştir. Kitapların bir taraftan yasaklanması, diğer taraftan yayıncıların yasaklanması yanında pahalı olması kitap okumanın önündeki en büyük engeller olarak görülüyor.
Sanırım geçmişte kitabın yanlış tanıtılması ve okuyucunun mağdur duruma düşürülmesinin okuma alışkanlığının azalması üzerinde büyük bir etkisi oldu. Ancak hepsinden önemlisi, okuma alışkanlığı kültürü toplumumuza yerleşmedi. Türkiye toplumunun batı toplumu ile karşılaştırıldığında, okuma alışkanlığı ne yazık ki yeterince gelişmiş değildir. Cumhuriyet kurulduğunda toplumun yüzde 90'ı okuma yazmadan yoksundu. Bugün de halen Cumhuriyet kurulduğundan bu yana okuma yazma tam olarak sağlanamadı. Türkiye'de okur-yazar olmayanların oranı bugün Türkiye genelinde 8.5, Bölge'de ise bu oran 22.8. Kadınların yüzde 30'una yakını okuma yazmadan yoksun. Ne yazık ki okur-yazar olmak da yetmiyor. Bilgi çağında halen okuma yazma bilmeyenlerin yüzde 4'leri bulan oranı, Türkiye'nin insani gelişmişlik düzeyi arasında ciddi bir ilişki olduğunun göstergesidir. Ancak son yıllarda en çok üzüldüğüm bir olgu da, gençlere gerek eğitmenler ve gerekse de aileler tarafından kitap okuma yerine sürekli sınava hazırlanma telkini yapılmasıdır. Sürekli sınava hazırlanan ve kitap okutulmayan milyonlarca genç, eli kolu bağlı durumdadır. Kişinin öğrenme becerilerinin tamamlandığı 20 yaş sonrası çok sayıda insan iş yapamaz konuma gelmektedir. Bu anlayış maalesef bugün insanımızı duygu, düşünce ve iç zenginlik yönünden köreltmiştir. ,
Gönderen Kurdish zaman: 07:38 Etiketler: Bıjı Serok Apo, dtp, orhan pamuk 0 yorum
Cumhuriyet tarihinin en karanlık lekesi...
Cumhuriyet tarihinin en karanlık lekesi...
Cumhuriyet tarihinin azınlık karşıtı politikalarının en önemli pratiklerinden biri olan 1934 Trakya Olayları, Vatandaş Türkçe Konuş Kampanyaları, azınlık mensuplarına 2. Dünya Savaşı sırasında uygulanan 20 Kur'a İhtiyatlar askerlik uygulaması ve 1944 Varlık Vergisi uygulamasından sonra, azınlıklara bu coğrafyada artık yaşama hakkı olmadığını gösteren ve bunu anlayamayanlara bunu net olarak ifade eden 6-7 Eylül İstanbul Pogomu, önemli bir özel harekât operasyonu olarak, Cumhuriyet tarihinin en karanlık lekelerinden biri olarak kaldı...
Ergenekon Bukalemun'unun en rezil operasyon örneklerinden biri
'Siz maddi zarar gördünüz, bizimse insanlığımız zarar gördü.'
Reşat Nuri Güntekin (*)
29 Ağustos 1955 tarihinde İngiltere, Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları arasında Londra'da Kıbrıs görüşmeleri başladı. Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu toplantıda elinin güçlendirilmesi için, Ankara'ya yolladığı bir mesajla bir şeyler yapılmasını isterdi. Tam o sırada Selanik'te Mustafa Kemal'in doğduğu evde bir bomba patladı ve Zorlu bombayı bahane ederek toplantıyı terk etti. Aslında Zorlu'nun istediği şeyler toplantı devam ederken, CHP'li gençlerin yönetimindeki Kıbrıs Türktür Cemiyeti tarafından hazırlanmaktaydı. Bu amaçla Taksim Meydanı'nda ağırlıkla üniversiteli gençlerin katıldığı bir gösteri düzenlendi. Her şey gösterilerin tamamlanmasından sonra başladı ve güvenlik güçlerinin 'karışmayın' talimatı nedeniyle her şey çığrından çıktı. Selanik'teki bomba haberinin acele baskıyla ulaştırılması ile birlikte fiili saldırılar başladı. Bomba haberi radyodan 13 haber bülteninde verilir, ama asıl MİT mensubu Mithat Perin'in çıkardığı DP yanlısı İstanbul Ekspres Gazetesi tarafından yapılan özel bir baskı ile duyurulur .
Devlet tarafından örgütlenen binlerce kadınlı ve erkekli talan sürüsü, ellerinde muhtarlardan aldıkları adreslerle, İstanbul'daki gayrimüslimlerin evlerini, işyerlerini, hastanelerini, ibadethanelerini ve okullarını talan ederler. Hasar, o zamanki değerle yaklaşık 150 milyon TL'yi bulmaktadır, bu rakam, o dönemin 54 milyon Amerikan Dolarına eşdeğerdir. DP hükümeti ise zarara uğrayıp tescil ettirenlere 60 milyon TL tazminat öder, ki bu miktar zararı karşılamaktan uzaktır.
O sıralarda DP İstanbul milletvekili olan Aleksandros Haçopulos, TBMM'de yaptığı konuşmada, 'Evimin yanında polis karakolu var. Bizi tanırlar, anne ve babamı bilirler. Tahripçiler evin içine giriyor, ev tamamiyle tahrip ediliyor ve evimin önünde duran silahlı jandarmalar ise hiç müdahale etmiyor. Bu hadisede diyebilirim ki evim değil, tahripçiler muhafaza edilmiştir. Babam ve annem 80 yaşındadır. Yataktan aşağı atılmış ve gece yarısı, yatakları dahil her şeyleri tahrip edilmiştir. Başbakanlık Müsteşarı Salih Korur evimin halini gözleriyle görmüştür... Saldırganların sarf ettikleri cümleler de şunlardır; 'Kırın, yıkın, mebusun evini. Bedavadan para alıyor.''Azınlık mebusların kaderi midir, bilinmez! 40 yıl önce, İttihat ve Terakki döneminde de azınlık mebuslarının malları talan edilmiştir. Azınlık mebusları o zamanda Meclis kürsüsünde nelere maruz kaldıklarını nafile yere anlatmışlardır. Ne kadar DEP'li milletvekillerinin başına gelenleri hatırlatıyor değil mi?
'Asıl safha bir tertiptir'
ABD Genel Konsolosu Arthur Richard, ABD Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği raporunda, 'Polis hiçbir şey yapmadan durdu, hatta halkı alkışlarken, bir sürü dükkânların yağma edilişine gözlerimle şahit oldum' demişti. Trabzon Milletvekili Selahattin Karayavuz ise, 12 Eylül 1955'te TBMM konuşmasında şöyle demiştir: 'Hadisenin en mühim safhası işin Tertip edilmiş olduğudur. Çünkü İstanbul gibi bir yerde 60 km saha içinde her yerde aynı zamanda aynı tahripkar hadisenin cereyanı, bu hadisenin bir çapulculuk eseri olarak yapılmasına imkân vermez. Asıl safha bir tertiptir ve Yunanistan'da muhterem Atatürk'ün evine atılan bir bomba hadisenin işaretinden başka bir şey değildir. O işaret üzerine buradaki fesat unsurları harekete geçmistir.'
6/7 Eylül olayları, Kıbrıs olayları bahane edilerek Patrikhane ve Rumlara yönelik gibi gösterilse de, 6/7 Eylül olayları Kıbrıs'la ilişkilendirilerek sadece 'Rumlara yapılmış bir misilleme' olmadığının bir göstergesi, tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59'u Rumlara aitken, kalan yüzde 17'nin Ermenilere, yüzde 12'nin Yahudilere ait olması, hatta dönmelere ve Müslüman olmuş Beyaz Ruslara ait mekânların bile saldırıya uğraması olmuştur. Bu arada kim vurduya giden Türklerin de dükkânları olmuştu. Bunlardan biri de annemin dayısı Şehri Beyin Talimhane'deki otomobil yedek parçası dükkanı idi. (R.Z.)
'Dün küstah bir Rum Yeni Cami önünde linç edilmiştir'
Hatırlıyorum
1955 Eylül ayları... 7 yaşlarında idim. Babam o zamanlar Balıkesir vali muavini idi. Yıllarca İstanbul'da kaymakamlık yapmıştı. Daha sonra fatura kaymakamlara kesilip, hepsi görevden alınınca, babam birkaç ay sonra yeniden İstanbul'a atanacaktı. O sırada İstanbul'da olan ablamlar ise, bizzat olayların içinde saldırı tehditi ile yüzyüze kalacaklardı. 'Buna nasıl izin verilir' diye söyleniyordu, annemle babam izleyen günlerden birinde, akşam yemeğinde oturduklarında. 'İstanbul yanıyor, İstanbul alevler içinde!' O günlerin hikayesini Kürt yazarı Emine Erdem ile birlikte, 'Bir Yerde Bir Gül Ağlar' (Belge Yayınları, 2000, Türkçe ve Yunanca iki dilli) adlı bir kitapta anlattık, kendi tanıklıklarımız üzerinden. Rum, Yahudi, Ermeni aile dostlarımız vardı. Rum ve Ermeni dostlarımız için endişe besledikleri gibi, ablamlar için de merak içindeydiler. Daha sonraları da, 'onların yüzüne nasıl bakacağız' diye konuştuklarını hatırlıyorum. Haklıydılar, 'amca', 'hala', 'dayday' dediğimiz bu insanlarla bir daha o eski sıcaklık yaşanmadı. 1950 seçimleri ile başlayan, insanların o bahar havası kısa sürmüştü. DP'lilerin 1945 yılında utangaç bir biçimde tek parti rejimine karşı ittifak kurmayı bile düşündükleri, ama faşizan CHP gençliğinin sol eğilimli TAN gazetesini tahrip etmesinden sonra şeytan gibi kaçtıkları sosyalistler, daha 1951 yılında bir toplu tevkifatın kurbanı olmuştu. Kore'ye asker gönderilmesine karşı çıkan Behice Boran ve diğer barışseverler de. Ve 1955 yılında ise artık kurban azınlıklardı. Önce komünistler ve sosyalistler halolundu, sonra sıra azınlıklara geldi. Ve 1960'ta ise halledenler halledildi! Tezgah bir kez kurulmaya görsün, herkesin sırası gelir! R.Z.
Özel Harp Dairesi destekli bu harekâta 200 binin üstünde bir güruhun katıldığı tahmin ediliyor. 2005 Ekimi'nde olayların 50. yıldönümünde, olaylara ilişkin Tarih Vakfı'nın düzenlediği bir fotoğraf sergisi Karşı Sanat Galerisi'nde açıldığında, Ergenekoncu bir grubun saldırısına uğramış, adeta olayın küçük çapta bir canlandırması yaşanmış gibi olmuştu. Abdülhamit'le başlayıp İttihat ve Terakki/Cumhuriyetle devam eden zor metodunun zirvelerinden biridir 6/7 Eylül. Müslümanların -daha sonra Türklerin- gayrimüslimleri ekonomik hayattan silmek ve onların yerine geçmek için iktisat dışı yaptıkları sermaye transferlerinin en önemlilerinden biridir, 6/7 Eylül 1955.
Cumhuriyet Gazetesi, tamamiyle bir hayal ürünü olan bir yazı ile, 9 Eylül 1955 sayısında beş sütundan şu haberi vermiştir: Yağmacıların ve tahrikçilerin merkezi, Beyrut'ta bulunan kızıl bir teşkilattır. Tabii yağmacıların merkezinin Ankara olduğunu bilen ve sonradan kahraman Oktay Engin'e iş veren devletin yarı resmi gazetesi Cumhuriyet, bu tip yalan haberlerle devletin bu eylemlerde mesuliyetini gizlemek istemiştir. İstanbul Ekspres, 9 Eylül 1955 sayısında, 'Kızıl Maske düştü, tahrikçiliğin elebaşları Türkiye'yi dostsuz bırakma gayesini güttüler' diye başlık atmıştı. Yalan üstüne yalan haber yayınlayan İstanbul Ekspres, 14 Eylül'de 'Vatandaş ihbar et: Komünistleri, uydurma haber verenleri, tahrikçileri' başlığını içermistir. Uydurma haber veren tahrikçi İstanbul Ekspres Gazetesi'ni de kim kime ihbar edecektir?
Gönderen Kurdish zaman: 07:29 Etiketler: 12 eylul, akp, chp, darbe, deniz gezmiş, devrim, dtp, kenan evren, nurtepegenclık.com, origarşi, parti cephe, sosyalizm 0 yorum
AKP'nin de Başbuğ'u
Genelkurmay Başkanı olduğunda devlet başkanı gibi konuşan, Ergenekoncu generalleri ziyaret eden ve ilk gezisini Bölge'ye yapan Başbuğ, Kürtlere karşı AKP'ye yol gösterdi ve Erdoğan gibi Diyarbakır'ı 'fethetmek'ten söz etti
Güdümlü STÖ stratejisi
Kürtlere karşı topyekûn imha diyen Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, ilk yurtiçi gezisini Bölge'ye yaptı. Diyarbakır'da konuşan Genelkurmay Başbuğ, 'terörle mücadele' adı altında Kürtlerin siyasal ve kültürel taleplerinin bastırılmasına dönük siyasi, psikolojik savaşın önümüzdeki dönem ağırlık kazanacağının işaretini verdi. Sivil toplum örgütlerini de ordunun hizmetine koymak isteyen Başbuğ, hükümete de izleyeceği yol haritasını çizdi.
Diyarbakır'ı 'fethetmek' istiyor
'Yerel seçimlerde Diyarbakır'ı istiyorum' diyen Başbakan Erdoğan gibi Başbuğ'un da 'Diyarbakır bizim için önemli' demesi dikkat çekti. Bu durum ordunun, Kürtlerin taleplerinin bastırılması ve yerel seçimlerde başta Diyarbakır olmak üzere Kürt kentlerinin DTP'den AKP'ye geçmesi için AKP'ye destek vereceği yorumlarına neden oldu. Ayrıca bazı kesimlere peşkeş çekilen GAP konusunda Başbuğ, hükümete destek verdi. SAYFA 7'DE
Ziyarete tepki yağdı
DTP Eşbaşkanı ve Mardin Milletvekili Emine Ayna: Savaş bölgesinin ziyaret edilmesi, Ergenekon'un devam edeceğini gösteriyor.
DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş: Başbuğ'un görüşmesine katılanların çoğu AKP'lidir. Ziyaret savaş konseptinin parçasıdır.
Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü Ayhan Bilgen: Onbinlerce insanın barış talebini 'teröre destek' görüp görmediklerini merak ediyorum.
KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek: Bu ziyarette görüldüğü gibi AKP-ordu ittifakıyla önümüzdeki dönemde şiddet tırmandırılacak.
DTP Diyarbakır İl Başkanı Nejdet Atalay: Ziyaretin AKP ve ordu arasında Kürtlere karşı bir uzlaşı olduğunu söylemek mümkün.
Diyarbakır Barosu Genel Sekreteri Serhat Eren: Genelkurmay'ın açıklamaları 2007-2008 yıllarında yapılan operasyonlarla uyumludur.
İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey: Ordu kendini siyasetin üst kurumu olarak göstermek istiyor. Kürtlere mesaj veriliyor.
Psikolojik savaş dönemi
Diyarbakır'da konuşan Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, 'terörle mücadele' adı altında Kürtlerin siyasal ve kültürel taleplerinin bastırılmasına dönük siyasi, psikolojik savaşın önümüzdeki dönem ağırlık kazanacağının işaretini verdi. Sivil toplum örgütlerini 'terörle mücadele'nin parçası haline getirmek isteyen Başbuğ, hükümete de izleyeceği yol haritasını çizdi. Başbuğ'un yerel seçim öncesi 'Diyarbakır bizim için önemli' demesi dikkat çekti. Başbuğ diyarbakır'dan sonra dün Van'a geçti.
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, kuvvet komutanlarını da yanına alarak ilk yurt içi gezisini Diyarbakır'a yaptı. Diyarbakır Valisi'ni ziyaret eden Başbuğ, İHD, Diyarbakır Barosu ve Tabipler Odası dışındaki diğer 19 sivil toplum örgütü temsilcisiyle yaklaşık 1.5 saat görüştü. Başbuğ, daha sonra bir basın toplantısı düzenleyerek, PKK'yle savaşta önümüzdeki dönem izleyecekleri çizgiye dair mesajlar verdi. Başbuğ, PKK'yle savaşta sürecin kısaltılması için 'terörle mücadelenin' bütün alanlarındaki faaliyetlerin eşzamanlı ve koordineli olarak yapılmasının zorunlu olduğunu savundu. Başbuğ, bu noktada sivil toplum örgütlerinin önemine işaret ederek, STK temsilcilerinin önerilerini aldığını ve gerekirse bunları MGK'ye sunabileceğini ifade etti. Başbuğ, 'Sorunların çözümüne bizlerin TSK olarak katkısı olursa biz bundan büyük bir mutluluk duyarız' ifadesini kullandı.
Genç nüfus korkutuyor
Kara Kuvvetleri Komutanı'yken 'Dağa gidişlerin önlenmesinde devlet başarılı olamamıştır' itirafında bulunan Başbuğ'un dünkü basın toplantısında üzerinde durduğu noktalardan birini yine Kürt gençleri oluşturdu. Başbuğ, kendilerine verilen bilgilere göre Diyarbakır nüfusunun yüzde 64'nün 24 yaşının altında olduğuna dikkat çekerek, 'Bu çok önemli bir rakam. Eğer siz bu genç nüfusu iyi kullanabilirseniz, Diyarbakır'ın geleceği çok parlak. Başarısız olursanız maalesef terör açısında da bazı sorunları getirdiği aşikar' dedi ve 'dağa gidişleri önlemeliyiz' mesajı verdi.
STK'lere 'yan kol' rolü
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un Diyarbakır gezisi, PKK'ye karşı yürütülen savaşın önümüzdeki dönem psikolojik savaş boyutunda özellikle sivil ve siyasi alanda da ağırlık kazanacağının işaretini verdi. Başbuğ, Genelkurmay'daki devir-teslim törenindeki konuşmasında da 'siyasi taleplerin' kabul edilemeyeceğini savunarak, Kürtlerin yeni anayasa başta olmak üzere kimlik ve kültürel taleplerine karşı tedbirlerin alınacağının mesajını vermişti. Diyarbakır gezisi de Kürtlerin siyasal taleplerini bastırmaya dönük 'siyasi mücadelenin' önplana çıkacağını gösteriyor. Bu noktada Genelkurmay, sivil toplum örgütlerini bu süreçte etkin bir biçimde devreye sokmaya ve 'terörle mücadele' adı altında TSK'nin birer yan kolu haline getirmeye hazırlanıyor. Başbuğ'un 'genç nüfusun kazanılması'ndan söz etmesi, ekonomi ağırlıklı sivil toplum örgütleri ve hükümete dönük 'ekonomik olanaklar devreye sokularak, gençlerin dağa gidişi önlenmeli' çağrısını içinde barındırıyor.
'Gölge Başbakan'
Başbuğ'un kuvvet komutanlarını yanına alarak, Diyarbakır'a çıkarma yapması ve STK'lerle toplantı yapıp, hükümetin alanına giren konularda açıklamalarda bulunması, 'Gölge Başbakan' görüntüsünün oluşmasına yol açtı. Başbuğ, Diyarbakır ziyareti öncesi Başbakan'la iki saate yakın görüşmüştü. Başbuğ Diyarbakır'dayken, Başbakan ise Şam'daydı. Hükümetle koordineli bir biçimde Diyarbakır'a giden Başbuğ, yaptığı açıklamalarla PKK'yle savaşın siyasi boyutunda da iplerin askerin elinde olacağının mesajını verdi. Başbuğ, baştan sona 'terörle mücadele'nin sivil alandaki boyutları konusunda hükümete yol haritası çizdi.
Yerel seçim hesabı
Gezinin bir başka boyutunu da Diyarbakır üzerindeki hesaplar oluşturuyor. Başbuğ, 'Diyarbakır bizim için çok önemli bir yer' dedi ve 'Diyarbakır'ın sorunu bizim de sorunumuzdur' ifadesini kullandı. Yaklaşan yerel seçimler öncesi Genelkurmay'ın Diyarbakır'ın önemine vurgu yapması dikkat çekiyor. AKP'nin hükümetin bütün olanaklarını seferber ederek, yerel seçimlerde Diyarbakır'ı DTP'nin elinden alma hesabı dikkate alındığında Başbuğ'un Diyarbakır gezisi hesabın büyük olduğuna işaret ediyor.
İLHAN ERDEM
Başbuğ'a tepkiler
'Savaş konsepti yürürlüğe konuldu'
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Diyarbakır'daki açıklamalarına demokratik kitle örgütleri ve siyasi parti temsilcileri tepki gösterdi.
DTP Eşbaşkanı Emine Ayna: Komuta kademesinin değişmesinden sonra Ergenekon davasından yargılananların, ondan sonra da savaş bölgesinin ziyaret edilmesi, Ergenekon'un durmak bir yana çok daha fazla hızlanarak devam edeceğini gösteriyor. Bir kez daha ortaya çıkmıştır ki, Ergenekon devlettir, devlet AKP'dir.
DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş: Sivil toplum örgütü dediğimiz hiçbir kurum oraya dahil edilmemiştir. İşverenleri ve meslek örgütleri katılmıştır bu toplantıya. Katılanların çoğu da AKP'lidir. Bu ziyaret yeni bir konsept değildir, bir açılım veya çözüm yönünde bir mesaj değildir. Yıllardır tekrarlanan ve uygulamada olan topyekûn savaş konseptinin bir parçasıdır.
DTP Diyarbakır İl Başkanı Nejdet Atalay: Ziyaretin, AKP ve ordu arasında bir uzlaşı olduğunu söylemek mümkün. Bir bütün olarak Kürtlerin siyasi mücadelesinin üzerine bir uzlaşı var. Özellikle de Bölge'de AKP ve ordu eş güdümlü işbirliği içerisinde çok ciddi mücadele yürütüyor.
Türkiye Barış Meclisi Sekretaryası'ndan Ayhan Bilgen: Dağdakileri indirecek bir açılım yapmadan, dağa çıkışın önlenemeyeceğini, askerlerin de politikacıların da çok iyi bildiğini tahmin ediyorum. Halkın, okuduğu gazete, oy verdiği parti, izlediği televizyon, kapatılırken, silahlı örgütün tecridinin ne kadar anlamlı ve mümkün olabileceğini askeri strateji okumuş herkes kestirebilir.
MAZLUMDER Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bu ziyaret, Kürt sorununun kendi kafasına göre ve (devir-teslim töreni) törende yaptığı konuşmada belirtilen ulus-devletin kutsallaştırılması ile sorunu tanımayan bir yaklaşım ile yapılan bir girişim. Kendine göre suni bir çözüm arayışı. Gerçek anlamda muhataplarıyla konuşmadan çözüm bulmak mümkün değildir.
KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek: Sivil toplum örgütü olarak isimlendirilen kurumlarla yaptığı görüşmede, bir çözüm öngörmediği ortaya çıkıyor. Bu ziyarette görüldüğü gibi AKP-ordu ittifakı içinde önümüzdeki dönemde şiddeti tırmandırmak istiyor. Türkiye'de barışçıl bir tutum olmayacağını gösteriyor bu ziyaret.
İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey: 31 Ağustos'ta düzenlenen mitingde halkın barışı haykırması üzerine Başbuğ, Bölge'ye gelerek görüştüğü kurumlardan bu süreçte kendisinin yanında yer almasını istiyor. Ordu kendini siyasetin üst kurumu olarak göstermek istiyor. Kamuoyuna gücün kendisinde olduğunu ve istemediği sürece hiçbir şeyin değişmeyeceğini göstermeye çalışıyor.
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Faruk Balıkçı: Toplantı çözüm toplantısı değildi. Sadece Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un bilgilendirmesi oldu. Toplantıda, destek sağlama ve sivil toplum örgütlerine 'taraf olmayın' mesajı verildi. Toplantıda dağa gidişleri engellemek ve Güneydoğu'ya ekonomik yatırım yaparak PKK'nin dağ kadrosunun önüne geçmeyi hedefliyor.
Diyarbakır Tabipler Odası Başkanı Selçuk Mızrak: Kürt sorununun acil olarak çözülmesi gerekiyor. Özellikle Dolmabahçe görüşmesinden sonra AKP bu konuda tutum değiştirdi. Sorunu askere havale etti. Hiçbir sosyal ve siyasal sorun zor ve baskıcı yöntemlerle düzelmez. Demokrasinin derinleşmesiyle sorunlar çözülür.
Diyarbakır Barosu Genel Sekreteri Serhat Eren: Genelkurmay'ın açıklamaları 2007-2008 yıllarında yapılan operasyonlar ile uyumludur. Hükümet destekli operasyonlar devam etmektedir. Başbuğ'un yaptığı açıklamalar talihsizliktir. Operasyonların çözüm olmadığını biliyoruz.
ANAKARA - DİYARBAKIR / DİHA
HPG'li Ümit Yakan Özalp'te toprağa verildi
Bitlis'in Mutki İlçesi'nde çıkan çatışmada yaşamını yitiren 7 HPG'liden Ümit Yakan Van'ın Özalp İlçesi'nde toprağa verildi. Yakan için kurulan taziye çadırında konuşan DTP Van Milletvekili Özdal Üçer, Kürt özgürlük mücadelesinin kararlı bir şekilde sürdürülmesi için birlik çağrısında bulundu.
Mutki kırsalında çıkan çatışmada yaşamını yitiren 7 HPG'liden Ümit Yakan'ın cenazesi Malatya Devlet Hastanesi morgundan alındıktan sonra sabah erken saatlerde Van'ın Özalp İlçesi'ne bağlı Bakışık (Avzek) Köyü'ne getirildi. Yakan'ın cenazesi ailesi tarafından toprağa verildi. Daha sonra aralarında DTP Van Milletvekili Özdal Üçer, DTP Eşbaşkan Yardımcısı Alahattin Erdoğan, DTP Van İl Başkan Vekili Selim Ertaş, DTP Van İl Örgütü, Özalp ve Saray İlçe örgütleri, Hacibekir Mahallesi Özgür Yurttaş Derneği, Barış Anneleri İnisiyatifi, Van Kadın Kent Meclisi, sivil toplum örgüt temsilcilerinin de aralarında bulunduğu yüzlerce kişi Yakan'ın mezarını ziyaret ve aileye taziye ziyaretinde bulunmak amacıyla 100 araçlık konvoyla köye geldi. Köy girişinde araçlardan inen yüzlerce kişi Yakan'ın posterlerini taşıyarak, 'Biji Serok Apo', 'PKK halktır halk burada', 'Sayın Öcalan', 'Güneyin yoldaşı ölümsüzdür' sloganlarını atarak mezarlığa doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşün ardından yüzlerce kişi Yakan'ı mezarı başında andı. Anmada, Van İmamlar Derneği'ne üye imamlar dualar okudu. Mezarlıktaki anmanın ardından kitle yeniden yürüyüşe geçerek, Yakan için kurulan taziye çadırını ziyaret etti.
'Kürtler artık barış güvercini olmayacaktır'
Taziye çadırında yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından DTP Van İl Başkan Vekili Selim Ertaş konuşma yaptı. Ertaş, Kürt halkının yıllardır barışta ısrar ettiğini ancak bütün barış çabalarına inkar ve imhayla karşılık verildiğini kaydetti. Kürt halkının yıllardır sürdürdüğü siyasetle barış güvercini olduğunu ve barışta ısrar ettiğine dikkat çeken Ertaş, şunları kaydetti: 'Ancak bizim bütün barış taleplerimize hep imha ve ihkar siyasetiyle yaklaşılmıştır. Biz ne kadar barış desek başa gelen hükümet ve askeri yetkililer bu çağrımızı görmezlikten geldi. Bunun için Kürt halkı artık bundan sonra özgürlüğü için iyi bir savaşçı olacaktır. Artık barış güvercini olmayacağız. Eğer AKP ve ordu barışta samimiyse buyursun, barışın elçisi İmralı'dadır. Gidip sorunu orada çözebilirler.'
Kürtlere birlik çağrısı
DTP Van Milletvekili Özdal Üçer de, Kürt halkına 35 yıldır kirli savaşın dayatıldığını dile getirerek, Kürt halkının artık bütün barış taleplerine karşı gösterilen inkar siyasetinden bıktığını söyledi. Kürt halkına özgürlük mücadelesini daha kararlı bir şekilde sürdürmeleri için birlik çağrısında bulunan Üçer, 'Kürt halkı her zaman olduğu gibi bu günde şehidine laik bir şekilde sahip çıkmıştır. Ben burada Kürt halkına çağrıda bulunuyorum. Özgürlük mücadelesinin yürümesi için herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekmektedir. Bunun yolu da birliktelikten geçmektedir. Burada ölen kişi ailenin değil Kürt halkının şehididir. Bütün Kürt halkının başı sağ olsun' şeklinde konuştu.
HPG'li Yakan'ın yengesi Keji Yakan ise, Kürt halkının yıllardır savaş istemediğini haykırmasına rağmen, ölümlerin bir türlü önüne geçilmediğini söyledi. Kürt sorununun savaşla çözülmeyeceğini dile getiren Yakan, 'Bu gün bir Ümit öldü. Yarın bir Ümitler gidecektir. Bu dava daha kararlı bir şekilde devam edecektir. Kürt halkı geçmişte olduğu gibi bu günde şehitlerine sahip çıkmıştır' dedi. Yapılan konuşmaların ardından kitle Yakan'ın ailesine taziye ziyaretinde bulunduktan sonra köyden ayrıldı. VAN
Kürtçe İsim Ve Anlamları
İsim : Havin
Anlamı : Yaz Gecesi
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Kız
İsim : Berken
Anlamı : Gülümseme, gülmeye yakın
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Kız / Erkek
İsim : Nijdi
Anlamı : yakın
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Erkek
İsim : Reyna
Anlamı : Bir daha, yeniden, tekrar
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Kız
İsim : Hezan
Anlamı : Güçbirliği, Toprak damlarda yük taşıyıcı ağaç kolon.
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Erkek
İsim : Hivdağ
Anlamı : Dağ Çiçeği
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Kız
İsim : Armanç
Anlamı : Amaç, gaye, hedef
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Erkek
İsim : Hebun
Anlamı : Varlık, yaratılmış olan anlamındadır.
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Kız
İsim : Zelal
Anlamı : Berrak anlamında kullanılmaktadır.
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Kız
İsim : Şiyar
Anlamı : Duyarlı, hisleri güçlü olan, kabiliyeti, anlama düzeyi yüksek olan ve refleksleri güçlü olan insan.
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Erkek
İsim : Heval
Anlamı : Arkadaş, Yoldaş, Dost anlamlarını taşır.
Kökeni: Kürtçe
Cinsiyet : Kız / Erkek
Kürtçe veya Türkçe gibi isimleri ayırmamızın amacı bir ayrımcılık yapmak değildir. Dilsel köken olarak bu ayrımı algılamanızı istiyoruz. İsminin anlamı konusunda meraklı olan insanlara bir rehber olmak istiyoruz. Amacımızın iyi anlaşılması tek temennimizdir.
Gönderen Kurdish zaman: 02:06 Etiketler: heval nedir, kurtce ısımler, kürtçe isimler 0 yorum
Kürt İsim Ve Anlamları
• Agîr (ateş)
• Amed (diyarbakır)
• Alân (yankı)
• Aram (huzurlu)
• Arî (kül)
• Ardil (yürek ateşi)
• Aştî (barış)
• Azad (özgür)
• Asmîn (dağ çiçeği)
• Bargiran (Dertli)
• Baran (yağmur)
• Berfin (kardelen)
• Berfo (kar)
• Bawer (inanan)
• Berat (serbest)
• Bengî (tutku)
• Berken (güleryüzlü)
• Berzan (rehber,bilen)
• Birîndar (yaralı)
• Berdan (bırakılmak)
• Berîvan (süt sağan kadın)
• Bervan (Berîvan’ın erkeği)
• Beritan (Yaylaya giden kız)
• Cejn (bayram)
• Cîwan (genç,delikanlı)
• Çîya (dağ)
• Derbas (geçen)
• Delal (sevgili,değerli,aziz)
• Dewran (çağ, zaman)
• Dilan (halay)
• Dîcle (dicle)
• Dîldar (aşık, sevdalı)
• Dijvar (zor, çetin)
• Dîyar (belli, belirgin
• Dîlaver (cesur)
• Dîlovan (alçakgönüllü)
• Dilxweş (memnun)
• Dilbirîn (yaralı gönül)
• Êgit (yiğit)
• Êzman (gök yüzü)
• Êvdal (yoksul, gezgin)
• Férat (Fırat)
• Gewrî (kumral)
• Gûlé (Gülüzar)
• Hawar (çığlık)
• Hélîn (kuş yuvası)
• Héjâ (değerli)
• Hébûn (varoluş)
• Heval (arkadaş)
• Hogîr (cana yakın)• Hûner (sanat)
• Jîyan (yaşam)
• Jîr (akıllı, zeki)
• Kânî (su çeşmesi)
• Kendal(eşik)
• Kévin (Saçaklardan sarkan buz)
• Kulîlq (çiçek)
• Peyman (anlaşma)
• Pélîn (yaprak)
• Lérzan
• Mérxas (yiğit)
• Mîzgîn (müjde)
• Mîran (mir)
• Nalîn (inlemek)
• Newroz (Nevruz)
• Neçirvan (avcı)
• Rezan (öncü)
• Reber (rehber)
• Rében (zavallı)
• Rizgar ( kurtuluş)
• Ronî (göz ışığı)
• Robin (güneşi görmek)
• Rojda(güneş doğuşu)
• Rojbîn (gün kokusu)
• Roza (gündoğumu)
• Rozerîn (tanyeri)
• Ronahî (aydın)
• Rûken (sempatik)
• Rûhat (gelen gün)
• Serhad(doğuanadolu)
• Sérger(öncü, rehber)
• Sérdal (dal üstü)
• Sosin(çiçek çeşidi)
• Şérwav (savaşçı)
• Şérin (tatlı)
• Şérmîn (utangaç)
• Şîlan (Tomucuk)
• Şiwan (çoban)
• Şîrwan (sütçü)
• Şîyar (uyanık,hedef)
• Wélat (vatan)
• Xane (hanım)
• Xemgîn (üzgün)
• Xezal (ceylan)
• Yékbûn (tek)
• Zana (bilge)
• Zélal (berrak, duru)
• Zîlan (çığlık)
• Zınar (kaya)
• Zozan (yayla)
Gönderen Kurdish zaman: 02:02 Etiketler: heval nedir, kürtçe isimler 0 yorum
Kürtçe İsimler-5
J
Jarê
Jawero
Jêhat
Jîlemo
Jîlwan
Jîman
Jînda
Jînê
Jîr
Jîrê
Jîvîn
Jiwan
Jîwar
Jiyan
Jiyar
K
Kaban
Kahîn
Kajaw
Kajîn
Kani
Kanîk
Kardo
Karox
Karwan
Karzan
Kawê
Kazêwe
Kejal
Kejê
Keser
Kevî
Kevok
Kewser
Kezîzer
Kinar
Kinê
Kinêr
Kirîstan
Kîstan
Koçer
Komas
Koser
Kulîlk
Kurdê
Kurdistan
Kvrîn
L
Laçîn
Las
Lawçak
Lawîn
Lesar
Leşker
Lewend
Lêzan
Lezgîn
Lolan
M
Malat
Mardîn
Mazîn
Mêhvan
Mem
Memo
Mendo
Merd
Merdan
Merdox
Merîwan
Mêrxas
Metîn
Meywan
Mezin
Mîlan
Milet
Mîr
Mîran
Miraz
Mîro
Mîrxan
Mîrza
Mirzan
Mîzan
Mizgîn
Mukrî
N
Nalî
Namo
Narî
Nasîko
Navdar
Navdest
Navîn
Nawdar
Nebez
Nêçîrvan
Nêçîrwan
Nehroz
Nekeroz
Nemrût
Nerev
Neshwan
Nesrew
Neşwan
Newşîrwan
Newzad
Nezar
Nijyar
Nisko
Nîwar
Nîyat
Nizar
Nozer
Nûjen
Nûşen
Nûzad
O
Omêd
P
Pale
Palewan
Parêz
Partî
Partîzan
Pêjan
Pejar
Perik
Perwer
Pesar
Pêşeng
Pêşêw
Pêşewa
Pêskeft
Pêşkeş
Pêşrev
Pêşrew
Peyman
Piling
Pîran
Pîrmos
Pîrmûs
Pîro
Pişko
Piştîvan
Piştîwan
Pola
Q
Qareman
Qasimlo
Qeçax
Qehreman
Qenco
Qendîl
Qûto
R
Ragir
Rajan
Raman
Ramyar
Rastî
Rawand
Rêbar
Rêbaz
Rêber
Rêbîn
Rêbwar
Rêdîr
Rêdûr
Rehwan
Rêkewt
Rênas
Rêncber
Reşo
Revend
Rêwan
Rewaz
Rêzan
Rîbar
Ribat
Rizgar
Rodaw
Rodî
Roj
Rojan
Rojo
Romet
Rozad
S
Sakar
Sako
Samal
Saman
Samrend
Sangar
Saro
Sefîn
Semyan
Sengaw
Serbaz
Serbest
Serbilind
Serçil
Serdar
Serdeşt
Serhat
Serhed
Serhing
Serkar
Serket
Serkewt
Sêvdîn
Seywan
Sîdar
Silav
Simko
Sinor
Siwar
Siyamend
Sîpan
Sîto
Sertac
Serwer
Semedar
Siyawiş
Soran
Soro
Sozda
Ş
Şadî
Şadman
Şagird
Şaho
Şalîl
Şalûl
Şano
Şaxan
Şaxewan
Şayan
Şeda
Şehbaz
Şehîd
Şemal
Şemdîn
Şemo
Şemzîn
Şengal
Şenger
Şêr
Şêrdil
Şergir
Şêrko
Şêro
Şêrvan
Şêrwan
Şêrzad
Şikak
Şînwar
Şivan
Şiwan
Şiyar
Şoriş
Şûrbaz
T
Tajdîn
Takî
Talan
Talor
Taro
Têkoşan
Têkoşer
Temer
Temo
Tenya
Terxan
Tîrêj
Tîrvan
Tîşk
Torevan
U
Umêd
V
Vana
Vedêr
Vegêr
Vehêl
Vejen
Vîndar
W
Wan
Wanyar
Warhêl
Welat
Werzan
Werzêr
Wirya
X
Xabûr
Xakî
Xanî
Xastî
Xawên
Xebat
Xelat
Xemgîn
Xerîk
Xetîr
Xogir
Xonas
Xoşevî
Xoşnav
Xoşnaw
Xoştivî
Xoybon
Xoybûv
Xudêda
Xurt
Xurto
Xwedêda
Xwên
Y
Yado
Yekbon
Yekta
Yezda
Yezdan
Yezdanşêr
Yezdîn
Z
Zagros
Zal
Zana
Zanist
Zaniyar
Zaro
Zaza
Zêbar
Zêmar
Zerdeşt
Zêrevan
Zêrîn
Zîlan
Zimnako
Zinar
Zîndan
Zirav
Zîrek
Zirya
Ziryan
Zivêr
Zorab
Zoran
Zozik
Gönderen Kurdish zaman: 02:01 Etiketler: kürtçe isimler 0 yorum
Kürtçe İsimler-4
E
Egîd
Elend
Erdelan
Erdewan
Esma
Esmê
Esmerxan
Estêre
Evîn
Ewîndar
Ewrîn
Exter
Eyşan
Ezcan
F
Felek
Fener
Feraşîn
Ferhad
Fîdan
Firya
G
Gazî
Gêlas
Gelavêj
Gelawêj
Gerden
Gerdengaz
Geşê
Gewher
Gewrê
Gezing
Girav
Glare
Goran
Govend
Gozê
Gozel
Grîvan
Guhtem
Gul
Gulabax
Gulale
Gulan
Gulasor
Gulav
Gulazêr
Gulbehar
Gulbihar
Gulcan
Gulçîn
Gulda
Guldan
Gulê
Gulî
Gulîk
Gulîn
Gulîstan
Gulîxan
Gulîzêr
Gulnam
Gulnar
Gulnaz
Gulnîşan
Gulperî
Gulroj
Gulşen
Gulşênî
Gulsînem
Gûzê
H
Hatîcan
Havîn
Hawraz
Hawrê
Hêdî
Hêja
Hejar
Hejîn
Helal
Hêlan
Helat
Helbîn
Helez
Helgurd
Hêlîn
Heliz
Helkewt
Helmet
Helo
Helvîn
Hemayîl
Hêmin
Henar
Hendrên
Hêra
Herdî
Hêriş
Hermê
Hêro
Hetav
Hetaw
Hêva
Hevdem
Hevîn
Hevjîn
Hevovê
Hevrê
Hevta
Hewar
Hewaxan
Hewîn
Hewram
Hewraz
Hewrê
Heycan
Heynar
Hezar
Hinar
Hîran
Hîvî
Hîvîdar
Hîwa
Hogir
Hojîn
Homer
Hoşeng
Hozan
Gönderen Kurdish zaman: 02:00 Etiketler: kürtçe isimler 0 yorum
Kürtçe İsimler-3
C
Canan
Canê
Cawîdan
Cewê
Cewher
Cîhan
Cerê
Ciwanê
Ciwangul
Ciwanî
Ciwannaz
Ciwanrû
Comerd
Ç
Çakîn
Çavgeş
Çavreş
Çavşîn
Çawgeş
Çawrê
Çêker
Çeko
Çeleng
Çemê
Çengzêr
Çerîn
Çilo
Çîmen
Çinar
Çinûr
Cîran
Çirîsk
Çirûsk
Çistê
Çiya
Çiyako
Çoman
Çorîn
Çûçê
D
Dalaho
Damaw
Danyar
Dara
Darçîn
Darîn
Daristan
Dastan
Delal
Dengîn
Derav
Dêrsim
Derzîn
Desmal
Devken
Dîlan
Dilar
Dilaram
Dilare
Dilawaz
Dilber
Dilcan
Dildar
Dilê
Dilgerm
Dilîn
Dilistan
Dilkanî
Dîlman
Dilnaz
Dilok
Dilovan
Dilron
Dilsoz
Dilvîn
Dilxoş
Dilxwaz
Dilxweş
Dîmen
Dindik
Dirê
Dîristan
Dîroka
Dirsîm
Dixaz
Diyako
Diyar
Diyarî
Diyarî
Doman
Dukan
Dylan
Gönderen Kurdish zaman: 02:00 Etiketler: kürtçe isimler 0 yorum
Kürtçe İsimler-2
B
Badil
Bagro
Bahar
Bahoz
Balnexşîn
Banê
Barîn
Barzan
Bawan
Bazê
Baziyan
Bêdar
Befraw
Befrîn
Begîxan
Behêz
Belalûk
Belên
Belîcan
Belqis
Bêmal
Benav
Benaw
Bênaz
Berbijîn
Berdar
Berdil
Berhem
Bêrî
Bêrîcan
Bêrîn
Bêrîvan
Bersîn
Besê
Bestin
Betîn
Bêxal
Bexşan
Bexşîn
Beyan
Beybîn
Beybûn
Bêzar
Bezîn
Bihar
Bijîn
Bilêse
Bilind
Bînahî
Binar
Binav
Binevş
Birûsk
Birwa
Biryar
Bîşeng
Bişkoj
Bişkurîn
Biyan
Blîmet
Bohar
Boran
Bûken
Gönderen Kurdish zaman: 01:42 Etiketler: kürtçe isimler 0 yorum
Kürtçe İsimler
A
Agah
Agir
Agirî
Agrîn
Ajda
Akam
Akar
Ako
Ala
Alan
Alîkar
Amanc
Amed
Amraz
Aram
Ararat
Aras
Araz
Ardelan
Arî
Arjîn
Artîn
Aso
Asos
Aştî
Aştîxwaz
Aşûr
Asus
Aşvan
Ava
Avdar
Avdel
Avşîn
Avzer
Awar
Aware
Awat
Awdar
Awreng
Aza
Azad
Gönderen Kurdish zaman: 01:41 Etiketler: kürtçe baran, kürtçe isimler 0 yorum
'Mem u Zîn' kendi diline kavuştu
'Mem u Zîn' kendi diline kavuştu
Ehmedê Xanî, 300 yıl önce 'Mem u Zîn'i yazdığında bu kadar ünlü olacağı, birçok sanatsal ürüne temel teşkil edeceğini biliyor muydu bilinmez ama 'Mem u Zîn', bugüne kadar sayısız esere temellik etti ve birçok sanatsal ürüne uyarlandı. Tiyatro eseri, sinema filmi, modern dans ve diğerleri. 'Mem u Zîn' uzun yıllar bilinmedi. Başta Kürt mirleri, sonra da Kürt siyasetçileri kulak ardı etti. Ancak 'Mem u Zîn'in gücü, büyüklüğü son yirmi yılda anlaşıldı. 'Mem u Zîn' 1990'ların başında yönetmen Ümit Elçi tarafından film çekildi, Cuma Boynukara tiyatro oyununa uyarladı. Mezopotamya Kültür Merkezi Modern Dans Ekibi tarafından modern dansa uyarlandı. Diyarbakırlı tiyatro yazarı Cuma Boynukara ünlü Kürt yazarı Xanî'nin 'Mem u Zîn'ini 1990'ların başında Türkçe diliyle tiyatroya uyarladı. 1995 yılında Veysel Öngören'in rejisiyle Diyarbakır Şehir Tiyatrosu oyunu sahneledi. Öngören oyun üzerine, 'Şeyh Ehmedê Xanî'ye ait bu yüz yıllarlık şiirin oyunlaştırılmasında, Cuma Boynukara'nın insan ilişkilerini bireylerin dünyayı değerlendirmesi ve hayatı anlayış biçimiyle bütünleştirdiği görülüyor. Şairin tasavvuruna sadık böylesi bir algılayış, kaynağa, sadakatle yetinmeyip kaynağın çağdaş geçerliliğini temel baz yapmaktadır ki, bu tarz bir davranış dikkati üstüne çekiyor. Bu dikkat, özellikle bir toplumsal yapı işleyişini çıkış noktası olarak seçmektedir' diyor.
Tiyatro Festivali'nde sahnelendi 2005 yılında Semaver Kumpanya Tiyatrosu tarafından rejisör Bülent Emin Kapar ile Işın Kasapoğlu tarafından tekrar sahnelendi ve oyun aynı yıl 14. İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali'nde izleyicilerle buluştu. Oyun, şimdiye kadar Afife Jala Tiyatro Ödülleri 'En İyi Kostüm' (2005), Tiyatro Dergisi Tiyatro Ödülleri 'En İyi Kostüm'le 'Yılın En İyi Oyunu' (2005), İsmet Kuntay Tiyatro Ödülleri 'Yılın En İyi Yazarı' (2005), Lions Külübü Ödülleri 'Yılın En İyi Oyunu' (2005) seçildi. 'Mem u Zîn'in tiyatro oyununda da orijinal eserde olduğu gibi Mem, Zîn, Tajdin, Stî, Hayzebun, Remldar, Mîr Zeydîn, Beko, Arif, Çeko, Zindancı, Melle, Amca ve halkın değişik kesimlerinden kişiler yer alıyor. Kürtlerin ve Ortadoğu'nun en ünlü ve önemli oyunlarından olan Mem u Zîn'in oyunu bu sefer orijinal dili olan Kürtçeye çevrildi. Cuma Boynukara'nın Türkçeye uyarladığı oyun şimdi Rahmetullah Karakaya ve Fehim Işık'ın çevirisiyle Kürtçe'ye çevrildi ve Evrensel Yayınları'ndan çıktı. Kitapta aynı zamanda Boynukara'nın 'Ateşle Gelen' oyunu da 'Arîn' ismiyle çevrilmiş. 'Arin' ise Mezopotamya ve Kürtlerin kültürüne ait söylenceleri, kültürleri, yaşamlarından kesitler yer alıyor. Kürtçe tiyatro eserlerinin az olduğu bir dönemde, bu iki eser bir kitap halinde Kürtçe tiyatronun raflarında yerini aldı.
Gönderen Kurdish zaman: 01:41 Etiketler: kürtçe adlar, kürtçe isimler 0 yorum
İşte Kiğı'daki karakol baskının ayrıntıları
Halk Savunma Güçleri (HPG) 2 Eylül günü Bingöl'ün Kiğı ilçesine bağlı Tevzat Karakolu'na yapılan baskının ayrıntılarını açıkladı. Bir helikopterin düşürüldüğü eylemde 1'i binbaşı, 3'ü subay olmak üzere 36 askerin yaşamını yitirdiği bildirildi. Bu eylem sırasında yaşamını yitiren gerillanın kimlik bilgileri de açıklandı.
HPG Basın İrtibat Merkezi (BİM), 2 Eylül günü akşama doğru saat 18.00'de Bingöl'ün Kiğı ilçesine bağlı Tevzat Karakolu'na yönelik olarak gerçekleşen baskının ayrıntılarını açıkladı.
16 asker cenazesi gerilla denetimine geçti
Özel timleri taşıyan bir helikopterin düşürüldüğü ve karakolun ele geçirildiği eylemin ayrıntıları şöyle aktarıldı: 'Baskın eylemi, iki koldan karakol çevresindeki mevzilere sızma ile yaklaşıp bombalarla vurularak başlamıştır. Üçüncü bir kol ise, karakolun bahçesinde bulunan ağır silahlar ve tankı hedef alarak ağır silahlarla vurmuştur. Karakolun güvenliğini sağlayan iki güvenlik tepesi de, gerilla tarafından yoğun ateş altına alınarak etkisizleştirilmiştir. Gerillalar kısa bir süre içinde karakol bahçesine girerek ağır silah mevzilerini ve karakol binasını ele geçirmişlerdir. Karakol binasında ve bahçede bulunan askeri malzemelerin tümü ve bir obüs topu imha edilmiştir. Çevre mevziler ve karakol içerisinde düşürülen mevzilerde toplam 16 Türk askeri ölmüş ve cenazeleri gerilla güçlerinin denetimine geçmiştir. Türk ordusu alana müdahale etmek istemiştir. Fakat bir saat boyunca karakolu denetim altında tutan gerilla güçleri, bu girişimlerini engellemiştir. Ancak bir buçuk saat sonra kobraların alanı rastgele bombalaması sonrasında gelebilmiştir.
Helikopter düşürüldü
Müdahale etmek için gelen ve içerisinde 1'i binbaşı olmak üzere 20 özel timin bulunduğu bir skorsky tipi helikopter, karakol bahçesine iniş yapmak isterken gerilla güçleri tarafından yoğun ateş altına alınarak düşürülmüştür. Karakolun otuz metre aşağısına düşerek büyük bir patlama ile infilak eden helikopterden kurtulan olmamıştır. Büyük oranda imha edilen karakolda 1'i binbaşı, 3'ü subay olmak üzere toplam 36 asker ölmüş, tespit edilebilen 26 asker ise yaralanmıştır.
4 Eylül günü Türk ordusu, düşen helikopterin enkazını kaldırmak için dozerlerle yeni bir yol yaparak iki kamyon eşliğinde helikopterin parçalarını götürmüştür.'
Gerilla bombayı kendisinde patlattı
Kahraman Haseki kod adlı gerillanın nasıl yaşamın yitirdiğine ilişkin şu bilgiler verildi: 'Eylem esnasında grup sorumlusu Kahraman Haseki arkadaş ağır şekilde yaralanmıştır. Arkadaşlarının ısrarlarına rağmen kendisini götürmelerine izin vermemiştir. Kahraman arkadaşın son sözleri; 'Bütün partili arkadaşlara selam söyleyin. Bingöl şehitlerinin intikamını aldık. Bijî Serok Apo!' olmuş ve bombasını kendisinde patlatarak şahadete ulaşmıştır.
Yaşamını yitiren 4 gerillanın kimlikleri
HPG gerillalarının 2 Eylül günü Bingöl'ün Kiğı ilçesine bağlı Tevzat Karakolu'na düzenlediği baskın sırasında yaşamını yitiren 4 gerillanın kimlik bilgileri belirlendi.
BİM'in açıklamasına göre eylem sırasında yaşamını yitiren gerillaların kimlik bilgileri şöyle:
Bu tabloyu görmüyorlar
Kürt sorununda şiddet politikasında ısrar eden Başbuğ 'operasyonlara devam' mesajı veriyor. Ortaya çıkan tablo ise oldukça vahim. Ağustos ayı bilançosuna göre, bir ay içinde 202 asker ve 22 gerilla yaşamını yitirdi.
Bu tabloya rağmen devam!
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve komuta kademesi, ilk ziyaretini operasyon ve çatışmaların yoğunlaştığı Bölge'ye yaptı. 1 Eylül'de yüzbinlerce kişinin meydanlara çıkarak, Kürt sorununun demokratik çözümünü talep etmesine kulakları tıkan AKP hükümetiyle tam bir mutabakat halinde hareket eden komuta kademesi, Diyarbakır'da PKK'ye yönelik operasyon ve saldırıların daha da tırmandırılacağının mesajını verdi. Başbuğ dün bu mesajı verirken, birgün önce de HPG, Bölge'deki savaşın geldiği düzeyi ortaya koyan ağustos ayı operasyon ve çatışmaların bilançosunu açıkladı. Açıklamaya göre, bir ay içinde 202 asker ve 22 gerilla yaşamını yitirdi.
TSK'nin Ergenekon davasından tutuklu bulunan emekli generaller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'u cezaevindeki ziyaretinden sonra önceki gün de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve komuta kademesi, operasyon ve çatışmaların arttığı Bölge'ye çıkartma yaptı. Başbuğ'un, yakın bir tarihte yapılması hesaplanan kara harek‰tı öncesi Malatya, Diyarbakır ve Van'da ziyarette bulunması dikkat çekici. Diyarbakır'da açıklama yapan İlker Başbuğ, PKK'ye yönelik operasyon ve çatışmaların daha da yoğunlaştırılacağının mesajını verdi. Başbuğ'un Bölge ziyaretine denk gelen ve Bölge'de yaşanan savaşın korkunç tablosunu gözler önüne seren ağustos ayı bilançosu açıklandı. HPG Basın İrtibat Merkezi'nin (BİM) ANF'ye yaptığı açıklamaya göre, ağustos ayı boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) düzenlediği 51 operasyona karşılık HPG gerillaları 57 eylem düzenledi. Toplam 66 temasın yaşandığı operasyon ve eylemlerde, 202 asker, 22 gerilla yaşamını yitirdi. Açıklamada, yaşamını yitiren askerler arasında 1 yarbay, 1 binbaşı, 2 JİTEM elemanı, 5 kontra, 1 özel tim ve 11 subayın da bulunduğu belirtildi. Korucuların da aralarında bulunduğu 92 askerin yaralandığı bildirilen açıklamada, 1 helikopterin de darbelendiği aktarıldı. TSK'nin Güney Kürdistan'a yönelik hava saldırılarının bilgisinin de yer aldığı açıklamada, Türk savaş uçaklarının ağustos ayı içerisinde 1 kez Zagros bölgesine hava saldırısı düzenlediği kaydedildi. Açıklamada, TSK'nin havan atışları sonucu Herekol'de 1 sivilin yaşamını yitirdiği, çok sayıda hayvanın da telef olduğu ve ormanlık alanların yandığı belirtildi.
Hakkari'nin Yüksekova ilçesi kırsalında da 3 Eylül'de çıkan çatışmada 1 askerin yaşamını yitirdiği, 1 askerin de yaralandığı belirtildi. Şırnak kırsalında çıkan çatışmada da yetkililerin açıklamasına göre, 2 uzman çavuş yaşamını yitirdi. Diyarbakır'ın Lice ilçesinde de hava destekli kapsamlı bir operasyonun başlatıldığı kaydedildi.
HPG'lilere korucu komplosu Bitlis'in Mutki ilçesinde geçen hafta yaşanan çatışmanın sonuçları ortaya çıkıyor. Korucularla silah bırakmaları konusunda görüşmeye giden HPG'lilerin, korucuların ikinci görüşme daveti için çağrıldıkları yerde pusuya düşürüldükleri öğrenildi. Alınan bilgilere göre, HPG'liler, Şego Aşireti'nin önde gelenleriyle görüşmek ve koruculuktan vazgeçmeleri için görüşmeye gidiyor. İlk görüşmeden sonra aşiretin, ikinci bir görüşme yerine çağırdıkları HPG'lilere pusu kurduğu belirtildi. Daha sonra yaşanan çatışmada 7 HPG'li yaşamını yitirmiş, 1 HPG'li yaralı olarak askerlere teslim edilmişti. Çatışmada ayrıca 5 korucu yaşamını yitirmiş, 5 korucu da yaralanmıştı. ALTERNATİF
Kawa ‘Şeng’ ile geliyor
Kürt halk müziğinin sevilen sesi Kawa ‘Şeng’ adlı yeni albümü ile sevenlerinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Özellikle gençliğin severek dinlediği Kawa, ‘Şeng’ adlı yeni albümü için çok iddialı. Bir buçuk yılı aşan bir çalışmanın sonunda yaklaşık 50 eser arasından titizlikle ve halkın beğenisine göre seçilen parçalardan oluşan ‘Şeng’ adlı albümde, oldukça iddialı şarkılar var. Dördüncü albümünü çıkarmaya hazırlanan sanatçı Kawa albümlerini Kürt halkı açısından anlamlı olan tarihlerde piyasaya sürmüş. İlk albümü olan ‘Ava Evine’ yi 2001 yılında çıkaran Kawa’nın bu albümü Dünya Barış Günü’nde Uluslararası Kürt Kültür Festivali’nde standlarda yerini almış. Kürdistan Demokratik Konfederalizm Önderi Abdullah Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’a denk getirilen ve 2004 yılında çıkarılan ‘Taya Dila’ adlı albümünü sanatçı Öcalan’a armağan etmiş. Sanatçı Kawa, 2006 yılında çıkardığı üçüncü albümü ‘Ez û Tu’yu yine Kürt halkının özgürlük mücadelesinde önemli bir yeri olan ‘18 Mayıs Şehitleri’ne ithafen çıkarmış. Mir Müzik Prodüksiyon şirketi tarafından hazırlanan ve 6 Eylül Uluslararası Kürt Kültür Festivali’nde standlarda yerini alacak olan Kawa’nın ‘Şeng’ isimli albümünün aranjörlüğünü Hakan Açıkalın ve Memo Gül yapmış. Mir Müzik stüdyolarında hazırlanan albümün yönetmenliğini yine sanatçı Memo Gül yaparken müzisyen Metin Kalaç da stüdyo çalışmalarında yer almış. Kawa’ya yeni albümünde Koma Berxwedan sanatçılarından Şemdin, Seyitxan ve Xelil Xemgin yardımcı olmuşlar. Dengbêj Maruf, Serhado, Binevş, Zozan, Memo ve Eser Gül vokalist olarak sanatçıya eşlik etmişler. Albüm grafiklerini ise Bülent Kılıç hazırlamış. ‘Bu albüm benim’ Yeni çıkacak olan ‘Şeng’ albümünün tam olarak kendisini ifade ettiğini ve bu albüm için ‘benim’ yani ‘Bu albüm Kawa’dır’ diye iddialı konuşan sanatçı, “insanların bu albümü dinlerken ‘işte bu Kawa’dır, onun tarzı, müziği, iç dünyasıdır” diyebilecekleri bir ürünü ortaya çıkarmaya çalıştığını söylüyor. “Ben bir arayış içindeyim” diyen sanatçı Kawa, “ama bu arayışta farkına vardığım en önemli gerçeklik benim halkımın duygularının herşeyin, her türlü arayışın başında geldiğidir. O nedenle bu albümümde özellikle halk motiflerini, halk duygularını işlemeye çalıştık” diyor. “Herkes dönüp dolaşır sonunda kendi gerçekliğine oturur” diyen sanatçı, albümünde daha çok halkın kendisinden beklentilerini esas alarak, Kürt halkının acılarını, tarihini, sevdalarını, başkaldırılarını işlediğini belirtiyor. Albümündeki şarkılarda, her kesimden halkın kendisini bulacağı bir şarkının olduğunu söyleyen sanatçı Kawa, buna örnek olarak albümde yer alan Kürt analarına ithaf ettiği ‘Mordem’i gösteriyor. “Halkımızın bu direnişçi ve soylu duruşu ve mücadelesi karşısında benim bu saatten sonra onlara layık olmayan kalitesiz bir ürünü piyasaya sürme cesaretim yok” diyen Kawa, “Bütün Kürt sanatçıları da bunu esas almalı, ortaya çıkardıkları ürünlerde bu anlamda çok seçici, disiplinli ve kaliteye önem vermek zorundalar” diyor. Güney Kürdistan’da klip çekecek Ağustos ayı başında albümünün bütün hazırlıklarını bitirdikten sonra Güney Kürdistan’a giden sanatçı Kawa, yeni albümü ‘Şeng’in ilk parçası olan ‘Rasti’ye burada klip çekecek. Güney Kürdistan’da aynı zamanda bir dizi konser verecek olan Kawa, klibinin çekimi için Güney Kürdistan’ın Duhok, Maxmur ve Kandil bölgelerine de gitmeyi planlıyor. Albüm çekimi için Güney Kürdistanlı ünlü yönetmen Hüseyin Hassan ile çalışacak olan sanatçı, klibinin bu ay sonunda yayınlanacağını duyurdu. İlk kez bu albümünde Kürtçe’nin Kurmancî lehçesinin yanı sıra, Dimilkî ve Soranî lehçesinde şarkılar okuyan Kawa’nın albümünde ‘Gewre’ adlı bir de İç Anadolu Kürtlerine ait şarkı yer alıyor.13 şarkıdan oluşan ‘Şeng’ albümünde yer alan şarkılar şunlar: ‘Rasti’, ‘Amed’, ‘Maralime’, ‘Can Kürdistan’, ‘Sebra me nema’, ‘Ez xêriyama’, ‘Rûken’, ‘Peri’, ‘Gewrê’, ‘Xozge’, ‘Delal’, ‘Mordem’, ‘Dilber’. MURAT ALPAVUT
Kawa-Şeng 2008 Album
Kawa ‘Şeng’ ile geliyor
16 Agustos 2008
‘Şeng’ albümü ile Eylül ayının başında yeniden sevenleriyle buluşacak olan sanatçı Kawa, ‘Şeng’in tam olarak kendisini ifade ettiğini söyleyen sanatçı albüm için “Bu albüm Kawa’dır” diyor.
Kürt halk müziğinin sevilen sesi Kawa ‘Şeng’ adlı yeni albümü ile sevenlerinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Özellikle gençliğin severek dinlediği Kawa, ‘Şeng’ adlı yeni albümü için çok iddialı. Bir buçuk yılı aşan bir çalışmanın sonunda yaklaşık 50 eser arasından titizlikle ve halkın beğenisine göre seçilen parçalardan oluşan ‘Şeng’ adlı albümde, oldukça iddialı şarkılar var. Dördüncü albümünü çıkarmaya hazırlanan sanatçı Kawa albümlerini Kürt halkı açısından anlamlı olan tarihlerde piyasaya sürmüş. İlk albümü olan ‘Ava Evine’ yi 2001 yılında çıkaran Kawa’nın bu albümü Dünya Barış Günü’nde Uluslararası Kürt Kültür Festivali’nde standlarda yerini almış. Kürdistan Demokratik Konfederalizm Önderi Abdullah Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’a denk getirilen ve 2004 yılında çıkarılan ‘Taya Dila’ adlı albümünü sanatçı Öcalan’a armağan etmiş. Sanatçı Kawa, 2006 yılında çıkardığı üçüncü albümü ‘Ez û Tu’yu yine Kürt halkının özgürlük mücadelesinde önemli bir yeri olan ‘18 Mayıs Şehitleri’ne ithafen çıkarmış.
Mir Müzik Prodüksiyon şirketi tarafından hazırlanan ve 6 Eylül Uluslararası Kürt Kültür Festivali’nde standlarda yerini alacak olan Kawa’nın ‘Şeng’ isimli albümünün aranjörlüğünü Hakan Açıkalın ve Memo Gül yapmış. Mir Müzik stüdyolarında hazırlanan albümün yönetmenliğini yine sanatçı Memo Gül yaparken müzisyen Metin Kalaç da stüdyo çalışmalarında yer almış. Kawa’ya yeni albümünde Koma Berxwedan sanatçılarından Şemdin, Seyitxan ve Xelil Xemgin yardımcı olmuşlar. Dengbêj Maruf, Serhado, Binevş, Zozan, Memo ve Eser Gül vokalist olarak sanatçıya eşlik etmişler. Albüm grafiklerini ise Bülent Kılıç hazırlamış.
‘Bu albüm benim’
Yeni çıkacak olan ‘Şeng’ albümünün tam olarak kendisini ifade ettiğini ve bu albüm için ‘benim’ yani ‘Bu albüm Kawa’dır’ diye iddialı konuşan sanatçı, “insanların bu albümü dinlerken ‘işte bu Kawa’dır, onun tarzı, müziği, iç dünyasıdır” diyebilecekleri bir ürünü ortaya çıkarmaya çalıştığını söylüyor. “Ben bir arayış içindeyim” diyen sanatçı Kawa, “ama bu arayışta farkına vardığım en önemli gerçeklik benim halkımın duygularının herşeyin, her türlü arayışın başında geldiğidir. O nedenle bu albümümde özellikle halk motiflerini, halk duygularını işlemeye çalıştık” diyor. “Herkes dönüp dolaşır sonunda kendi gerçekliğine oturur” diyen sanatçı, albümünde daha çok halkın kendisinden beklentilerini esas alarak, Kürt halkının acılarını, tarihini, sevdalarını, başkaldırılarını işlediğini belirtiyor. Albümündeki şarkılarda, her kesimden halkın kendisini bulacağı bir şarkının olduğunu söyleyen sanatçı Kawa, buna örnek olarak albümde yer alan Kürt analarına ithaf ettiği ‘Mordem’i gösteriyor. “Halkımızın bu direnişçi ve soylu duruşu ve mücadelesi karşısında benim bu saatten sonra onlara layık olmayan kalitesiz bir ürünü piyasaya sürme cesaretim yok” diyen Kawa, “Bütün Kürt sanatçıları da bunu esas almalı, ortaya çıkardıkları ürünlerde bu anlamda çok seçici, disiplinli ve kaliteye önem vermek zorundalar” diyor.
Güney Kürdistan’da klip çekecek
Ağustos ayı başında albümünün bütün hazırlıklarını bitirdikten sonra Güney Kürdistan’a giden sanatçı Kawa, yeni albümü ‘Şeng’in ilk parçası olan ‘Rasti’ye burada klip çekecek. Güney Kürdistan’da aynı zamanda bir dizi konser verecek olan Kawa, klibinin çekimi için Güney Kürdistan’ın Duhok, Maxmur ve Kandil bölgelerine de gitmeyi planlıyor. Albüm çekimi için Güney Kürdistanlı ünlü yönetmen Hüseyin Hassan ile çalışacak olan sanatçı, klibinin bu ay sonunda yayınlanacağını duyurdu.
İlk kez bu albümünde Kürtçe’nin Kurmancî lehçesinin yanı sıra, Dimilkî ve Soranî lehçesinde şarkılar okuyan Kawa’nın albümünde ‘Gewre’ adlı bir de İç Anadolu Kürtlerine ait şarkı yer alıyor.13 şarkıdan oluşan ‘Şeng’ albümünde yer alan şarkılar şunlar: ‘Rasti’, ‘Amed’, ‘Maralime’, ‘Can Kürdistan’, ‘Sebra me nema’, ‘Ez xêriyama’, ‘Rûken’, ‘Peri’, ‘Gewrê’, ‘Xozge’, ‘Delal’, ‘Mordem’, ‘Dilber’.
yeni albüm kawa mp3 kürdistan seng 2008kawa rasti amed maralime can kurdistan sebra me nema ruken ez xeriyama peri gewre xozge delal mordem dilber tanitim hozankawa hozan ozan
Gönderen Kurdish zaman: 00:53 Etiketler: 2008 hozan kawa, kawa mp3, kawa seng, kawa şeng, seng album 0 yorum